MUHARREM
COŞGUN
Kurtuluş Savaşı’ndan
sonra ulusal egemenliğe dayalı, demokratik ve laik bir hukuk devleti olan
Türkiye Cumhuriyeti kurulur.
Türk ulusunu çağdaş
uygarlık düzeyine yükseltmek için her alanda köklü değişiklikler yapılır.
Çağ dışı kalmış
kurumların yerine çağa uygun yepyeni kurumlar oluşturulur.
Dil ve tarih
alanlarındaki dağınık çalışmalar örgütlenip kurumsallaştırılır.
Ülkenin
kalkındırılması ve bayındırlaştırması için köklü atılımlar yapılır.
Böylece ülke
gerçeklerine ve çağın gereklerine uygun yepyeni bir devlet yapısı oluşturulur.
Çağdaş bir devletin
kurulması, Ankara’nın başkent olması, halkçılığın devlet programına girmesi,
bilimsel ve lâik anlayışa dayanan ulusal eğitimin öngörülmesi, kadın özgürlüğü
gibi toplumun çehresini değiştiren yeni oluşumlar, sanat ve edebiyatımızı da
derinden etkiler. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar gelen süreçte
sosyal yapıdaki çeşitlilik, sanatçıların çeşitli düşünceler doğrultusunda;
çeşitli konuları, çeşitli anlatım yolları kullanarak; çeşitli biçimsel
kalıplarla ya da hiçbir kalıba, kurala bağlı olmadan yansıtmasına olarak
tanımıştır.
Cumhuriyetin
ilanından sonra edebiyatımız, çağdaş anlayışlar doğrultusunda gelişmesini
başarıyla sürdürmüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında “Beş Hececiler” olarak
adlandırılan şairler topluluğu, en parlak dönemlerini yaşamaktaydı. Yine bu
yıllarda Kurtuluş Savaşı’nın etkisiyle edebiyatta genel olarak Anadolu’ya bir
yönelim başlar. Milli Edebiyatçılar, Bağımsızlar ve Beş Hececiler de yine bu
dönemde eserler vermeye devam ederler.
ÖZELLİKLERİ:
Yazı diliyle konuşma
dili arasındaki fark ortadan kalkmış dildeki sadeleşme çabaları aralıksız
olarak sürmüştür.
Edebiyatımız bu
dönemde toplumcu bir karakter kazanmış gerçekçi bir anlayış güdülmüştür.
Aruz ölçüsünün yerini
hece ölçüsü almış, şiirlerde de günlük konuşma dili kullanılmıştır. Yine bu
dönemde şiirin biçimce daha da serbestleşmesi sağlanmıştır.
Şiir, roman, hikâye
ve tiyatro gibi türlerde önemli gelişmeler olmuştur. Romanda ve hikâyede halk
gerçekleri tamamen yerleşmiştir. Yine tiyatro ve deneme alanında büyük
gelişmeler gösterilmiştir.
Cumhuriyetin
kuruluşuyla 1940 (İkinci Dünya Savaşı) yılları arasında eser veren şair ve
yazarlar genellikle daha önceki Milli Edebiyat akımının etkisinde tam anlamıyla
“yerli” ve “halka doğru”; veya Batı’nın, özellikle Fransız edebiyatının
etkisinde kişisel yollarında yürümüşlerdir.
Edebiyatımız İstanbul
aydınlarının tekelinden kurtulmaya başlanmıştır. Anadolu’dan aydın yetişmeye
başlamıştır.
Bu dönemden itibaren
farklı edebi topluluklar ortaya çıkmaya başlamıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER VE TEMSİLCİLERİ
Cumhuriyet dönemi
Türk edebiyatında öğretici metinlerin özellikleri şunlardır:
Öğretici metinler
bakımından bu dönemde büyük ilerlemeler kaydedilmiş; deneme, makale, gezi
yazısı, hatıra, fıkra, eleştiri… alanlarında önemli eserler verilmiştir.
Bilgi verme,
düşündürme, açıklama amaçlanmış; metnin yapısı dil ve anlatımı, kullanılan
motifler bu amaçlara göre belirlenmiştir.
Kurtuluş Savaşı’dan
yeni çıkmış olan ülkenin Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda büyük bir
kalkınmaya girişmesi sonucunda millete ve milletin kültürüne yönelinmiş,
Anadolu ve Anadolu insanı konu edilmiştir.
Öğretici metinlerde
günlük konuşma dilindeki Türkçe sözcükler, halk söyleyişlerindeki tamlamalar
kullanılır; Arapça ve Farsça sözcüklere fazla yer verilmez.
Bu dönem yazarları,
öğretici metinlerde terim ve kavramları, gündelik hayata ait sözcük ve sözcük
gruplarını kullanarak edebi bakımdan güçlü bir anlatıma ulaşmayı amaçlarlar.
Cumhuriyet dönemi
Türk edebiyatı öğretici metinlerinde yazı dilinin konuşma diline
yaklaştırılması, açık ve sade bir dilin kullanılması daha fazla okura
ulaşılmasını sağlamıştır.
Cumhuriyet dönemi
Türk edebiyatında öğretici metin türlerinde eserler kaleme alan önemli
sanatçılar şunlardır:
1. NURULLAH
ATAÇ (1898 – 1957)
Deneme ve eleştiri
türünde usta bir isimdir.
Batılı anlamda ilk
deneme ve eleştiri yazılarının yazarıdır.1940’tan sonraki yazılarında Türkçeyi
özleştirme çabası öne çıkar.
Eserleri:
Deneme-Eleştiri: Günlerin
Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze, Ararken, Diyelim, Söz Arasında,
Okuruma Mektuplar.
Günlük: Günce.
2. SUUT KEMAL
YETKİN (1903 – 1980)
Deneme ve eleştiriyle
tanınmıştır.
Sanat, estetik, resim
ve felsefe alanlarında eserler vermiştir.Düşüncelerini açık ve yalın bir
anlatımla kaleme almıştır.
Eserleri:
Deneme: Günlerin
Götürdüğü, Edebiyat Konuşmaları, Edebiyat Üzerine, Düşün Payı, Yokuşa Doğru,
Şiir Üzerine Düşünceler, Denemeler
İnceleme-Araştırma: Ahmet
Haşim ve Sembolizm, Sanat Felsefesi, Edebiyatta Akımlar.
3. İSMAİL HABİP
SEVÜK (1892 – 1954)
Milli mücadeleye
destek veren önemli yazarlardandır.
“İzmir’e Doğru” ve
“Açıksöz” gazetelerinde başyazarlık yapmıştır.Türk edebiyatı tarihi, anı, gezi
yazısı gibi türlerde eserler vermiştir.
Eserleri:
Edebiyat Tarihi – İnceleme: Türk Teceddüt Tarihi, Avrupa Edebiyatı ve
Biz, Edebiyat Bilgileri
Gezi Yazısı: Tuna’dan Batı’ya Yurttan
Yazılar
Anı: O Zamanlar
4. CEMİL MERİÇ
(1917 – 1987)
Deneme türünün usta
isimlerindendir.
Denemeleri dışında,
edebiyat tarihi, felsefe, tarih çalışmaları ve çevirileri de vardır.
Eserleri:
Deneme: Bu
Ülke, Mağaradakiler
Araştırıma-İnceleme: Umrandan
Uygarlığa, Kırk Ambar, Bir Dünyanın Eşiğinde.
5. SABAHATTİN
EYÜBOĞLU (1908 – 1973)
Deneme
ustalarındandır.
Araştırma ve
incelemeleri de vardır.
Eserleri:
Deneme: Mavi
ile Kara, Sanat Üzerine Denemeler
6. ABDÜLHAK
ŞİNASİ HİSAR (1883 – 1963)
İstanbul’un lüks
semtlerini ve Boğaziçi’ni, eski aşklarını, eğlencelerini anlatmıştır.
Anlaşılır bir dille,
anı, makale, öykü ve romanlar yazmıştır.
Anıları ve CHP roman
yarışmasında (1942) üçüncü olan Fehim Bey ve Biz adlı romanı önemli
eserleridir.
Eserleri:
Anı: Boğaziçi
Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri, İstanbul ve Pierre Loti
Roman: Fehim
Bey ve Biz
CUMHURİYET
DÖNEMİNDE EDENİ DERGİLER
Kültür
Haftası: Peyami
Safa tarafından 1936 yılında yirmi bir sayı olarak yayımlanmıştır. Sanat, bilim
ve edebiyatı “kültür” odağında birleştirmeyi, sağlamlaştırmayı esas alan,
kültür meseleleri üzerinde yazılara yer veren bir dergidir. Dergi özellikle de
roman ve köy edebiyatı üzerine tartışmalarla döneminde etkili olmuştur.
Dergide; Peyami Safa, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Ahmet Hamdi
Tanpınar gibi imzalar görülür.
Ağaç: Necip Fazıl
Kısakürek’in 1936′da on yedi sayı olarak yayımladığı dergidir. Ağaç’ta sezgici
ve milli bir sanat anlayışı savunulmuştur. Dergide; Necip Fazıl Kısakürek,
Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı
gibi imzalar görülür.
Çınaraltı: Orhan Seyfi Orhon ve
Yusuf Ziya Ortaç tarafından 1941-1948 tarihleri arasında yüz altmış bir sayı
olarak yayımlanmıştır. Türkçü ve milliyetçi bir dergidir. Dergide, Türk
kültürü ve Türk tarihi üzerine yoğunlaşılmıştır. Çınaraltı’da Orhan Seyfi
Orhan, Yusuf Ziya Ortaç, Halide Nusret Zorlutuna, Nihai Atsız, Peyami Safa,
Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Zeki Ömer
Defne, Tarık Buğra gibi imzalar, eserlerini yayımlamışlardır.
Varlık: Yaşar Nabi Nayır
tarafından 1933′te Ankara’da yayımlanmaya başlayan dergi, 1946′dan itibaren
İstanbul’da yayımlanmaktadır. Türk edebiyatının en uzun soluklu dergisi olan
Varlık, kendi çizgisinden ödün vermeden farklı dönemlerde farklı akımlara ve
anlayışlara ev sahipliği yapmıştır. Garip anlayışına uygun ilk örneklere ve köy
edebiyatı ürünlerine sayfalarında yer vermiştir. Dergi, halen yayımlanmaya
devam etmektedir. Dergide; Abdülhak Şinasi Hisar, Attila ilhan, Behçet
Necatigil, Cahit Sıtkı Tarancı, Cevdet Kudret, Ceyhun Atuf Kansu, Necati
Cumalı, Nurullah Ataç, Orhan Veli, Sabahattin Kudret Aksal, Sait Faik, Yakup
Kadri Karaosmanoğlu gibi birçok yazar ve şairin ürünlerine yer verilmiştir.
Büyük
Doğu: Necip
Fazıl Kısakürek tarafından ilk sayısı 1943′te yayımlanan dergidir. Büyük Doğu,
kimi zaman bir dergi kimi zaman da bir gazete özelliği gösterir. Büyük Doğu,
1943 – 1978 arasında, çeşitli kesintilerle de olsa, yayın hayatını
sürdürmüştür. Büyük Doğu; siyasi, edebi, fikri, aktüel vb. içeriklidir. Dönem
dönem derginin siyasi ya da edebi yönü ağırlık kazanmıştır.
Markopaşa: 1946 yılında
Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz tarafından halkçı, toplumcu gerçekçi
bir anlayışla çıkarılan
siyaset, mizah, hiciv dergisidir. Sürekli
yasaklanan dergi; Markopaşa, Merhumpaşa, Malümpaşa, Alibaba, Yedi Sekiz Paşa,
Hür Markopaşa gibi birçok adla yayın hayatını sürdürmüştür. Derginin yayın
hayatı 1950′de sona ermiştir.
Hisar: İlk sayısı 1950′de
yayımlanan dergi iki ayrı dönemde yayın hayatını sürdürmüştür: 1950 – 1957
arasında yetmiş beş sayı, 1964 – 1980 arası iki yüz iki sayı yayımlanmıştır.
Türk edebiyatında uzun soluklu ve önemli bir dergi olan Hisar’da şiir başta
olmak üzere pek çok edebi türle ilgili yazılar yer almıştır. Resim, müzik,
sinema yazılarının da yer aldığı dergi, kendi çevresinde oluşturduğu Hisar
topluluğuyla önem kazanmıştır. Hisarcıların en önemli sanat ilkesi “milli’”
olanla “yeni”yi bir araya getirmek olmuştur. Gelenekten ayrılmayan bağımsız bir
sanat anlayışını savunan Hisarcılar, Batı’nın taklit edilmesine karşıdırlar.
Dergide; Mehmet Çınarlı, Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Turgut Özakman,
Mustafa Necati Karaer, Gültekin Samanoğlu, Nevzat Yalçın, Mehmet Kaplan gibi
yazar ve şairler eserler yayımlamışlardır.
Yaprak: Orhan Veli
tarafından 1 Ocak 1949 tarihinden itibaren on beş günde bir yayımlanan
dergidir. Dergi, 15 Haziran 1950′ye kadar yayımlanmıştır. Orhan Veli’nin
ölümünün ardından arkadaşları tarafından Son Yaprak adlı özel bir sayı
yayımlanmıştır. Dergide ağırlıklı olarak Garip anlayışına uygun ürünler yayımlanmıştır.
Yaprak’ta; Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday, Fazıl Hüsnü Dağlarca,
Cahit Külebi, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi isimlerin ürünleri yer almıştır.
Pazar
Postası: 1951′de
yayımlanmaya başlayan derginin yazı işleri müdürü, bu dergide yazdığı bir
yazıyla İkinci Yeni’nin isim babası olan Muzaffer İlhan Erdost’tur. Pazar
Postası haftalık, siyasi bir gazetedir; fakat gazetenin Sanat-Edebiyat eki
edebi dergi niteliği taşır. Dergi, özellikle İkinci Yeni hareketine bağlı
şairlerin bu dergide yazmasıyla ünlenmiştir. Dergi, aynı zamanda Garip şiirine
karşı bir tutum içindedir ve özellikle şiir eleştirileriyle dikkat çeker.
Dergide A.Turgut (Turgut Uyar), Behçet Necatigil, Can Yücel, Fethi Naci, Oktay
Akbal, Salah Birsel, Sezai Karakoç gibi imzalar görülür.
Türk Dili: Ankara’da 1951
yılında, Türk Dil Kurumu’nun aylık yayını olarak çıkmaya başlayan dergi Türk
dilinin ve edebiyatının en uzun soluklu dergilerinden biridir. Türk Dili
dergisi, sadece dil konusunda yazılan makalelerin, yazıların, incelemelerin
yayımlandığı bir dergi değil, bütün edebi türlere ait yazıların ve
incelemelerin yer aldığı bir dergi olmuştur. Derginin dile ve edebiyata
katkısı, derginin çıkardığı özel sayılar ve verdiği ödüllerle daha da
artmıştır. Türk Dili dergisinde Doğan Hızlan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nurullah
Ataç, Oktay Akbal, Orhan Hançerlioğlu, Peyami Safa, Sabahattin Kudret Aksal,
Salah Birsel, Suut Kemal Yetkin gibi birçok imza yer almıştır.
Mavi: 1952′de
Ankara’da yayımlanmaya başlamıştır. Mavi dergisi çıkış amacını derginin ilk
sayısında açıklamış ve sayfalarının ulusal sanatı eserlerinde yansıtan
sanatçılara açık olduğunu belirtmiştir. Mavi dergisinde, yirmi birinci
sayısından itibaren yazmaya başlasa da, Mavi topluluğu denilince akla gelen ilk
isim Attila İlhan olmuştur. Attila İlhan, toplumcu gerçekçi sanatın ne olduğunu
anlattığı yazılarıyla derginin yönünü toplumcu bir edebiyata çevirmiştir.
Dergide; Attila İlhan, Ahmet Oktay, Özdemir Nutku, Ülkü Arman, Ferit Edgü,
Orhan Duru, Demir Özlü gibi imzaların eserleri yayımlanmıştır.
Papirüs: Cemal Süreya’nın
çıkardığı dergidir. Dergi ilk olarak 1960′ta yayımlanmıştır. Dergi, yayın
hayatına aralıklarla devam etmiştir. Cemal Süreya’nın imzasız başyazılarıyla
dikkat çeken dergide, özellikle şiirler ve şiir üzerine yazılan yazılar
yayımlanmıştır. Papirüs’te Can Yücel Cemal Süreya, Mehmet H. Doğan, Turgut
Uyar, Ülkü Tamer gibi imzalar öne çıkmıştır.
Halkın Dostları: İlk sayısı
1970′te Aylık Devrimci Sanat ve Kültür Dergisi alt başlığıyla İstanbul’da
yayımlanmıştır. Üçüncü
sayıdan sonra dergi merkezi Ankara’ya
taşınmıştır. Dergiyi Ataol Behramoğlu ve İsmet Özel çıkarmışlardır. Dergiye
Süreyya Berfe, Özkan Mert, Asım Bezirci, Nihat Behram gibi imzalar da katkıda
bulunmuşlardır.
Şiiratı: İlk sayısı Vural
Bahadır Bayrıl, Osman Hakan, Orhan Alkaya ve Seyhan Erözçelik tarafından 1986
yılında yayımlanmıştır. Şiiratı, 1994′e kadar
7 sayı yayımlanmıştır. Dergi 2004′te tekrar yayımlanmaya başlanmıştır. Şiiratı
dergisi 1980 sonrası şiirin önemli toplanma yerlerinden biri olmuştur. Dergide
Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, Vural Bahadır Bayrıl, Osman Hakan, Lale Müldür,
Orhan Alkaya ve Seyhan Erözçelik gibi imzaların ürünleri yayımlanmıştır.
CUMHURİYET
DÖNEMİNDE COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)
Cumhuriyet
döneminde şiirlerin genel özellikleri şunlardır:
Şiirlerde kullanılan dil son derece sadedir.
Şiirde aruz ölçüsü yerine hece ölçüsü
yaygınlaşmıştır.
Ahmet Haşim, Yahya Kemal aruzla şiir yazmaya
devam etmiştir.
Halk şiiri geleneği, Cumhuriyet Dönemi şiiri
için en önemli kaynak olmuştur.
Şiirlerde hamasi (destansı) söyleyişler
dikkati çeker.
Nutuk havası taşıyan didaktik şiirler
yazılmıştır.
Gurbet teması şiirlerde sıkça işlenmiştir.
Ulus sevgisi, yurdu tanıtma ve yüceltme
coşkusu şiirlerde önemli yer tutar.
Anadolu insanı ve Anadolu’yu anlatan şiirler
yazılmıştır.
Beş Hececilerin izinden giden Kemalettin
Kamu, Behçet Kemal, Ahmet Kutsi, Ömer Bedrettin gibi şairler duygusal bir
anlatımla Anadolu’yu anlatmış, övmüşlerdir.
Anadolu’ya yönelme ülkü durumundadır ancak
çoğu şair Anadolu’ya dıştan bakmıştır.
Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Fazıl Hüsnü, Cahit
Külebi gibi şairler Anadolu’yu gerçekçi biçimde anlatmıştır.
Şiirde biçim ve içerik açısından büyük
değişiklikler olmuş, çeşitli şiir toplulukları ortaya çıkmıştır.
1940′tan sonra serbest şiir yaygınlaşmıştır.
ÖZ ŞİİR
(SAF ŞİİR) ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR
Türk edebiyatında “Saf Şiir” (Öz Şiir)
eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle (Türk
edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.) başlar.
Sanatın bir form sorunu olduğuna inanan bu
şairler için önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır. Bu anlayışla kendilerine
özgü özel bir imge düzeni oluştururlar. Özgün ve yaratıcı olan bu imgeler,
dilin mantığına uygun ve dilin anlam alanını genişletip dile yeni olanaklar
sunacak bir yapıya sahiptir. Dilde saflaşma düşüncesi, kendini rahat şiir yazma
şeklinde başat öğe olarak gösterir. Şiirsel söylemin zirvesine ulaşmak
düşüncesiyle dilin yücelişi paralellik gösterir.
Şiirde her türlü ideolojik sapmanın dışında
kalarak sadece okuyucuda estetik haz uyandıran şiir yazma eğilimi, bu şairleri
her türlü mektepleşme eğiliminin dışında kalıp müstakil şahsiyetler olarak şiir
yazmaya yöneltmiştir.
Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu
şairlerde düşsel (hayali) ve bireysel yön ağır basar. İçsel ve bireyci bir
yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler.
Saf şiir anlayışında estetik tavır ön
plandadır. Bu anlayıştaki şairler didaktik bilgiden uzak durup; bir şey
öğretmeyi değil, musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle
insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Kısacası bu şairler
şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak,
hissedilmek için şiir yazarlar.
Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize
ve dil baş tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma
endişesi kendini hissettirir.
Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh,
ölüm, masal, rüya, mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve
bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır.
ÖZ ŞİİR
ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİRİN ÖZELLİKLERİ:
-Milli Edebiyat Döneminin şiir hareketleri bu
dönemin oluşmasında etkili olmuştur.
-Şiir dili her şeyin üzerindedir.
-Şiir bir biçim (form) sorunudur. Ahenk
söyleyiş tarzı, ritim, kafiye ile sağlanır.
-Amaç iyi ve güzel şiir yazabilmektir.
-Dilde saflaşma, sadeleşme görülür.
-Şiir, soylu bir sanat olarak kabul edilir.
-En değerli şey dizedir.
-Şairlerin kendilerine özgü bir imge
düzenleri vardır.
-İçsel bir yaklaşımla insan anlatılır.
-Şiirin toplum için değil sanat için olduğunu
iddia ederler ve şiirlerini sanat için yazarlar.
-Şiirler ideolojinin esiri olmamalıdır.
-Güzel şiir ancak çalışarak elde edilir.
-Şiir emek işidir.
ÖZ ŞİİR
ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞAİRLER VE EDEBİ TOPLULUKLAR
1. NECİP
FAZIL KISAKÜREK (1905 – 1983)
Şiirleri ve tiyatrolarıyla ün kazanmış usta
bir yazardır.
“Büyük Doğu” ve “Ağaç” dergilerini
çıkarmıştır.
Fransız sembolistlerinden ve halk şiirinden
yararlanarak heceyle kendine has, başarılı şiirler yazmıştır.
İlk dönem şiirlerinden sonra mistik konuları,
madde ve ruh ilişkisini, insanın evrendeki yerini konu edinen şiirler
yazmıştır.“Kaldırımlar” şiiriyle geniş bir kesim tarafından tanınmış ve
sevilmiştir.Şiirlerini “Çile” başlığı altında bir kitapta toplamış ve bu kitapta
şiir anlayışını düzyazı olarak anlatmıştır.
Eserleri:
Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi,
Sonsuzluk Kervanı, Çile
Oyun: Tohum, Bir Adam Yaratmak, Künye,
Sabırtaşı, Para, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Reis Bey, Yunus Emre, Abdülhamit
Han, Ahşap Konak, Siyah Pelerinli Adam
Öykü: Hikâyelerim
Roman: Aynadaki Yalan
Anı: Yılanlı Kuyudan
2. AHMET
HAMDİ TANPINAR (1901 – 1962)
Şiir, öykü, roman, edebiyat tarihi, makale,
deneme alanlarında eserler vermiştir.
Eserlerinde Doğu-Batı çatışması, “rüya” ve
“zaman” kavramları, “geçmişe özlem”, “mimari” ve “musiki” öne çıkar.“Ne
içindeyim zamanın! Ne de büsbütün dışında” dizeleri onun zamanı kavrayışının
özünü vermektedir.
“Bursa’da Zaman” şiiri geniş bir kesim
tarafından sevilmiştir.Ahmet Haşim’in özellikle de Yahya Kemal’in etkisinde
kalmış, Sembolizmden etkilenmiştir.
Romanlarında psikolojik tahlillere önemle
eğilen yazarın; kendine has bir üslubu vardır.
Yazarlığı dışında İstanbul Üniversitesi’nde
edebiyat profesörlüğü, milletvekilliği de yapmıştır.
“Beş Şehir” adlı önemli deneme kitabında
Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul’u anlatmıştır.
“Huzur” romanı, aşkı, psikolojiyi ve
Doğu-Batı karşıtlığını içerir; roman kişilerinin adlarının verildiği dört
bölümden oluşur: İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz.
Eserleri:
Şiir: Bütün Şiirleri
Roman: Mahur Beste, Saatleri Ayarlama
Enstitüsü, Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Aynadaki Kadın.
Öykü: Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz
Yağmuru.
Deneme: Beş Şehir, Yaşadığım Gibi.
Makale – İnceleme: Yahya Kemal, XIX. Asır
Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Üzerine Makaleler.
3. AHMET
MUHİP DIRANAS (1908 – 1980)
Şiirleriyle tanınmakla birlikte tiyatro
eserleri de vardır. Fransız sembolizmiyle Türk şiir geleneğini başarıyla
kaynaştırmıştır.Hece ölçüsüyle biçimsel mükemmelliğe önem verdiği şiirler
yazmıştır. Aşk, insanın iç dünyası gibi bireysel duyguları işlemiştir.Kar,
Olvido, Ağrı ve Fahriye Abla şiirleriyle sevilmiştir.
Eserleri:
Şiir: Şiirler
Oyun: Gölgeler, O Böyle İstemezdi.
4. CAHİT
SITKI TARANCI (1910 – 1956)
Otuz Beş Yaş, Desem ki ve Gün Eksilmesin Penceremden
şiirleriyle tanınır.Şiirlerinin çoğunda ölüm konusunu işlemiştir.Romantizm ve
sembolizmden etkilenmiştir.
Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri de serbest
şiirleri de vardır.
Şiirde biçime, kafiyeye ve ahenge önem
vermiştir.
Eserleri:
Şiir: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde
Sükût, Sonrası
Mektup: Ziya’ya Mektuplar
5. ASAF
HALET ÇELEBİ (1907 – 1958)
Hiçbir akıma girmeyen kendine has bir
şairdir.
Gençlik yıllarında divan edebiyatından
etkilendi. Gazeller ve rubailer yazdı.1937′den sonra serbest ölçü kullanmaya ve
Batı şiirinin tekniklerine yönelmeye başladı.
Şiirlerinde dinlerden, ideolojilerden,
toplumsal olaylardan çok Anadolu-İran-Hindistan çizgisi üzerinde uzanan bir
yaşamın görünümlerini sesler aracılığıyla dile getirdi.
Eserleri:
Şiir: He, Lâmelif, Om Mani Padme Hum
YEDİ
MEŞALECİLER
1928 yılında ortaya çıkan bu topluluk, şiir
ve yazılarını “Yedi Meşale” adlı kitapta toplamışlardır. Türkiye’de Cumhuriyet
döneminde “sanat sanat içindir” deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup
Yedi Meşaleciler’dir. Bunlara göre şiir hiçbir fikir ve ideolojinin hizmetinde
kullanılamazdı. Gerçek şiir, sanat için yazılan, samimi ve yenilik dolu olan
şiirdir.
Yedi Meşalecilerin özellikleri şunlardır:
Sanat, sanat için olmalıdır.
Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima
yenilik, içtenlik, canlılık aranmalıdır.
Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel
temalar yerine yeni temalar bulunmalıdır.
Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden
yararlanılmalıdır.
Şiirde hece ölçüsünü kullanmışlardır.
Çarpıcı imge ve benzetmelerle
zenginleştirdikleri şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.
Fransız sembolistlerin etkisinde
kalmışlardır.
Edebiyatımızda kısa süreli bir yankı
uyandıran Yedi Meşaleciler, hedeflerine gerçekleştiremeden dağılmışlardır.
TOPLULUĞUN
SANATÇILARI:
1. SABRİ
ESAD SİYAVUŞGİL (1907 – 1968)
İlgi çeken ev içi eşya ve tasvirlerinden
sonra özellikle çevirileri ve edebiyatı yakından takip eden denemeleriyle
edebiyatla olan bağlantısını sürdürdü. Psikoloji profesörü olarak ilmi
çalışmalara kendisini verdi Şiirlerini Odalar ve Sofalar adlı kitapta topladı.
2. YAŞAR
NABİ NAYIR (1908 – 1981)
Şiirlerini Kahramanlar ve Onar Mısra adlı
kitaplarda topladı ve diğer edebiyat türlerinde eserler verdi. 1933 yılında
çıkarmaya başladığı Varlık dergisini ömür boyu devam ettirdi. Bu dergi Türk
edebiyatının gelişmesinde, yeni kabiliyetlerin yetişmesinde ve tanıtılmasında
önemli rol oynadı. Ayrıca Varlık yayınlarıyla da bir edebiyat kütüphanesi
kurdu.
3.
MUAMMER LÜTFİ BAHŞİ (1903 – 1947)
Topluluğun dağılmasından sonra bütünüyle
edebiyattan koptu.
4. VASFİ
MAHİR KOCATÜRK (1907 – 1961)
Şiirlerini Tunç Sesleri, Geçmiş Geceler,
Bizim Türküler, Ergenekon adlı kitaplarda topladı. Asıl çalışmasını edebiyat
tarihi ve incelemesine ayırdı.
5. CEVDET
KUDRET SOLOK (1907 – 1992)
Birinci Perde adlı kitabında şiirlerini
topladı. Roman ve tiyatro türlerinde de eser veren Cevdet Kudret, okul
kitapları ve edebiyat tarihimizle ilgili ciddi eserler yazdı.
6. ZİYA
OSMAN SABA (1910 – 1957)
Grubun şiire en sadık şahsiyeti oldu. Sebil
ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak adlı kitaplarında şiirlerini toplayan
Ziya Osman Saba hikâyeler de yazmıştır. Özellikle ev içi şiirler yazdı ve
kendisinden daha kabiliyetli bir başka şaire, Behçet Necatigil’e örnek oldu. Şair
yalnızlık duygusunu ve hatıraları şiirlerinde başarıyla dile getirir. Heceyi,
duraklarında değişiklik yapmadan kılınır. Serbest şiir örnekleri de vermiştir.
Ziya Osman, bütün insanların mutlu olduğu ve herkesin hoşgörü içinde yaşadığı
bir dünya özlemiyle yaşar. Bu yönüyle Yunus Emre ve Mevlana geleneğinin modern
çağdaki sesidir.
7. KENAN
HULUSİ KORAY (1906 – 1944)
İçlerindeki tek hikâye yazardır. Yaşadığı
sürede beş hikâye kitabı yayınlamış, “Osmanoflar” romanı ve kısa hikâyelerinin
birçoğu gazete sayfalarında kaybolup gitmiştir. Gazeteciliğinin de etkisiyle
küçük hikâye tarzını benimseyen sanatçı, Cumhuriyet döneminde korku türünde
örnekler veren ilk hikâyecidir. Önemli hikâyeleri: Bir Yudum Su, Osmanoflar,
Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi.
SERBEST
NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR (1920 – 1960)
Serbest Nazım: Genellikle ölçü ve
kafiyeye bağlı bulunmayan, dizelerindeki hece sayısı değişik olan şiirlerdir.
Servet-i Fünûn’dan sonra kullanılmaya başlanan bu nazım şekli günümüzde çok
yaygınlaşmıştır. Ölçü ve kafiye şiire ahenk verir. Serbest nazımlarda ise bu
ahenk aliterasyon ve asonanslarla sağlanır.
Serbest nazmın, şairlerin kullanışlarına
göre pek çok çeşitleri vardır. Bunun için de henüz belirginleşmiş bir kuralı
yoktur.
Toplumcu Şiir: Halkı ve halkın
sorunlarını anlatan şiir türüdür. Nazım Hikmet ve Rıfat Ilgaz’ın şiirleri buna
örnektir. Yirminci yüzyılın başlarında, neredeyse tüm dünyada eşzamanlı olarak
gelişen siyasal ve toplumsal hareketlere bağlı olarak yeni bir edebiyat akımı
doğar.
Toplumsal gerçekçilik ya da sosyalist
gerçekçilik adı verilen bu akım; şiirden, edebiyatın ve sanatın her alanına
kadar geniş bir yelpazede etkisini gösterir. Emekçilerin sorunlarını,
emek-sermaye çelişkisini ve yaşamsal kaygılarını konu alan bu akım, “toplum
için sanat” görüşünü temsil eder.
SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİRİN
ÖZELLİKLERİ:
Şiir tezlidir, savunulan bir görüş vardır
ve bu görüş kendini şiirde belli eder.
Şair, toplumun bir parçası olduğu için
şiirlerini toplumsal bir kaygı ile yazmalıdır.
Şair ancak toplum şiirleri yazarak kendini
geliştirebilir. Bireysellikten önce kolektiflik vardır.
Dilin harekete geçiren gücünden,
etkisinden yararlanılmıştır.
Söylev üslubundan yararlanılmıştır.
Geniş kitlelere hitap etmek, onları
harekete geçirmek için yazılmıştır.
Şiirde biçimden çok içeriğe önem vermişler
bu sebeple de ölçüsüz, kafiyesiz şiirler yazmışlardır.
Gelecekçilik (Fütürizm) akımından
etkilenmişlerdir.
GELECEKÇİLİK (FÜTÜRİZM): 20. yüzyılın
başlarında İtalya’da ortaya çıkan bu akımın sanatçıları, şiirde temel öğelerin
cesaret, isyan ve cüret olduğunu savunmuşlardır. Edebiyatın durgun değil
hareketli, barışçıl değil kavgacıl olmasını istemişlerdir. Savaşı övmüşler ve
geçmişi kötülemişlerdir. Türk Edebiyatında Nazım Hikmet, ünlü Rus şairi
gelecekçi Mayokovski’den etkilenmiştir.
SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİRİN ÖNEMLİ
TEMSİLCİLERİ
1. NAZIM HİKMET (1902 – 1963)
Toplumcu gerçekçi edebiyatın öncüsü olup,
ilk şiirlerini ölçülü ve uyaklı yazmıştır.
Rusya’daki öğrenim yıllarında Fütürist
şair Mayakovski’nin sanat görüşünü benimsemiş, ölçülü ve uyaklı şiiri
bırakmıştır.
Rusya’dan döndükten sonra öz, biçim ve
tema bakımından yeni şiirleriyle serbest nazmın ve toplumcu şiirin ilk
örneklerini vermiş; bu yönüyle pek çok şairi etkilemiştir.
Şiir dışında roman, tiyatro, masal, mektup
gibi türlerde eserler vermiştir.
“Memleketimden İnsan Manzaraları” ve
Kuruluş Savaşı’nı anlattığı “Kuvayı Milliye Destanı” önemli eserlerindendir.
Eserleri:
Şiir: 835
Satır, Jokond ile Si-Ya-u, Memleketimden İnsan Manzaraları, Kuvayı Milliye
Destanı
Tiyatro: Kafatası, Yusuf ile Menofis
Roman: Kan
Konuşmaz
Masal: Sevdalı
Bulut
Mektup: Kemal
Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar
2. RIFAT ILGAZ (1911 – 1993)
Toplumcu gerçekçi bir şair ve yazardır.
Özellikle 1940’lı yıllarda yoksulların
yaşamlarını anlattığı şiirleriyle, toplumcu gerçekçi şairlerin önemli
temsilcilerindedir.
“Markopaşa” dergisinde mizahi
yazılar yazmıştır.
En önemli eserlerinden olan Hababam Sınıfı, başlangıçta tiyatro
olarak yayımlanmıştır.
Eserleri:
Şiir: Sınıf, Yaşadıkça, Devam, Bütün Şiirleri
Roman: Karartma
Geceleri, Sarı Yazma
Mizahi
Hikâyeler: Don Kişot İstanbul’da, Radarın Anahtarı
Mizahi Romanlar: Hababam
Sınıfı, Pijamalılar
3. CEYHUN ATUF KANSU (1919 – 1978)
Önceleri halk şiirinden etkilenen şair,
1940’lı yıllarda toplumcu gerçekçi şiire katılarak serbest şiirler yazmaya
başlamıştır.
Şiirleri dışında makale, hikâye, deneme
türlerinde de yazan sanatçı, “Dünyanın
Bütün Çiçekleri”, “Kızamuk
Ağıdı” adlı şiirleriyle sevilmiştir.
Eserleri:
Şiir: Bağbozumu Sofrası, Bağımsızlık Gülü, Sakarya
Meydan Savaşı, Yanık Hava
MİLLİ
EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR
Cumhuriyet dönemi saf şiirini andırır.
Tema yönünden onlardan ayrılır. Kaynağı halk şiiri olup genellikle vatan ve
millet sevgisini işler. Memleketçi bir şiir anlayışı hâkimdir.
Milli Edebiyat
zevk ve anlayışını sürdüren şiirin özellikleri:
Kurtuluş Savaşı’nın etkilerinin sürdüğü
dönemde ortaya çıkmış, dünyadaki milliyetçilik akımından etkilenmiştir.
Milliyetçi bir yapısının olması nedeniyle
Türk diline büyük önem verilmiştir.
Yabancı dillerin dil kuralları terk
edilmiştir.
Yabancı sözcükler yerine mümkün olduğunda
Türkçe karşılıkları kullanılmıştır.Hece vezni kullanılmıştır.
Millî konulara yer verilmiştir, millî
hisler ön plândadır.Sözcükler ilk anlamlarıyla kullanılır.Şiirlerde halk arasından
seçilmiş sıradan insanlar vardır.Şairler şiirlerini, Kültür Haftası, Hisar,
Çınaraltı gibi dergilerde yayımlamışlardır.
Milli edebiyat
zevk ve anlayışını sürdüren şiirin tema ve içerik bakımından Halk şiiri ve
Millî edebiyat dönemi şiiriyle benzer ve farklı özelliklere göre
karşılaştıracak olursak;
Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren
şiirlerde genellikle bireysel nitelikli konular işlenmiş gibi görünse de
aslında şairler bireysel olarak çıktıkları yolda milli ve yerli konuları ve
manzaraları işlemişlerdir.
Halk şiiri ve Millî edebiyat dönemi
şiirleriyle Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiir benzer temalar
etrafında şiirler yazılmıştır.
Şiirlerde hece ölçüsü ve ahenk unsurları
başarıyla kullanılmıştır.
Şiirlerde hemen hemen aynı edebî sanatlar
kullanılmıştır.
Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren
şairler birer dergi etrafında kümelenmişlerdir.
Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren
şairler, batı edebiyatçılarından diğerlerine göre daha fazla etkilenmişlerdir.
MİLLİ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN
ŞAİRLER VE EDEBİ TOPLULUKLAR
1. AHMET KUTSİ TECER (1901-1967)
“Neredesin?” şiiriyle tanınmış ve
sevilmiştir.Şair ve oyun yazarıdır.
Halk şiiri geleneğine bağlı bir şairidir;
Âşık Veysel’i edebiyat dünyamıza o tanıtmıştır.
Eserleri:
Şiir: Şiirler
Oyunları: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı.
2. ARİF NİHAT ASYA (1904-1975)
“Bayrak Şairi” olarak bilinir.
Hece ve aruzu kullandığı şiirlerin yanı
sıra serbest şiirler de yazmıştır.
Dini ve millî duyguları, kahramanlıkları
sade bir dille şiirleştirmiştir.
Rubai türünün son ustalarındandır.
Eserleri:
Şiir: Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Kıbrıs
Rubaileri, Köprü.
Mensur Şiir: Yastığımın Rüyası, Ayetler.
Düzyazı: Kanatlar ve Gagalar, Terazi Kendini Tartmaz.
3. KEMALETTİN KAMU (1901-1948)
Vatan sevgisini, aşk,
gurbet ve doğa sevgisini işlediği şiirleriyle tanınır.“Bingöl Çobanları” adlı
pastoral şiiri oldukça ünlüdür.
Şiir: Gurbet, Bingöl Çobanları
4. ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI (1904-1946)
Hece ölçüsüyle şiirler yazmıştır.
Anadolu’yu, tarihi, deniz güzelliklerini
işlemiştir.
Eserleri:
Şiir: Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı, Sarıkız
Mermerleri
5. ORHAN ŞAİK GÖKYAY (1902-1994)
Önceleri âşık tarzına uygun, çoğunlukla
ulusal konuları işleyen lirik şiirler yazdı.1940′lardan sonra edebiyat tarihi,
folklor ve halk edebiyatı araştırmalarına yöneldi.
Eserleri:
Şiir: Bu Vatan Kimin?
Düzyazı: Dedem Korkut’un Kitabı, Kâtip Çelebi’den
Seçmeler, Destursuz Bağa Girenler
6. ZEKİ ÖMER DEFNE (1903-1992)
Halk Edebiyatı geleneklerine bağlı ve hece
ölçüsünde çağdaş şiirler yazdı.
Anadolu’yu şiirlerinin ana teması olarak
aldı. Yurt güzellemeleriyle tanındı.
Eserleri:
Şiir: Denizden
Çalınmış Ülke, Sessiz Nehir, Kardelenler
7. BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR (1908-1969)
Halk şiiri biçim özellikleriyle şiirler
yazmıştır.
Atatürk’e ve cumhuriyete olan sevgisini
anlatmıştır.
“Ankaralı Âşık Ömer” takma adıyla şiirler
de yazmıştır.
Eserleri:
Şiir: Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp
Çarpıyor, Benden İçeri
8. HÜSEYİN NİHAL ATSIZ (1905-1975)
Şiir, roman ve araştırma alanlarında eser
vermişlerdir.
Türkçülük akımının önemli
temsilcilerindedir. Türkçülük akımını destekleyen Atsız Mecmua, Orhun, Orkun,
Ötüken gibi dergiler çıkarmış. Düşüncelerini bu dergilerde ortaya
koymuştur.Tarihi romanlar yazmıştır.
Romanlarında efsane mitos, destan
geleneğinden yararlanmıştır. Göktürk dönemini yalın bir dille anlatmıştır.
Eserleri
Roman: Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor,
Ruh Adam, Deli Kurt, Dalkavuklar Gecesi
9. NECMETTİN HALİL ONAN (1902-1968)
Şiire aruz ölçüsü ile başlamıştır.
Bireysel veya milli duygularla örülü hece
şiirleriyle tanındı.
Milli Edebiyat hareketinin geliştiği
sırada yetişen şair, şiirlerinde bireysel duygulanışlarıyla, ulusal duyguları
birlikte işlemiştir.
“Bir Yolcuya” şiiri hamaset edebiyatının
en güzel örneklerindendir.
Eserleri
Şiir: Çakıl
Taşları, Bir Yudum Daha
Roman: İşleyen
Yara, Kolejli Nereye
Araştırma: İzahlı
Divan Şiiri Antolojisi
10. ŞÜKUFE NİHAL BAŞAR (1896-1973)
İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandı.
Sonra Milli Edebiyat akımını benimseyerek hece ölçüsüne döndü.Şiirlerinde
romantik duyguları, hikâye ve romanlarında ise toplum sorunlarını, kadın
problemlerini işledi.
Eserleri
Şiir: Yıldızlar
ve Gölgeler, Hazan Rüzgârları, Gayya, Su, Şile Yolları, Sabah Kuşları, Yerden
Göğe
Hikâye: Tevekkülün
Cezası
Roman: Renksiz
Istırap, Yakut Kayalar, Çöl Güneşi, Yalnız Dönüyorum, Domaniç Dağlarının
Yolcusu, Çölde Sabah Oluyor
Gezi: Finlandiya
BEŞ
HECECİLER
Şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele
yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan Beş Hececiler,
Anadolu’yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt
güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır.
Hecenin bu beş şairi millî edebiyat
akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi
kullanmaya başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.
Özellikle Ziya Gökalp’ ten etkilenerek Milli edebiyat akımına yönelmişlerdir.
BEŞ HECECİLER’İN GENEL ÖZELLİKLERİ
Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu
sanatçılar milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece
veznini kullanmışlardır.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten
uzak olmayı tercih etmişlerdir.
Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı
ve milli mücadele döneminde başlamışlardır.
Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini
kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir.
Şiirde memleket sevgisi, yurdun
güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.
Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da
denediler.
Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı
kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar.
Nesir cümlesini şiire aktardılar ve
düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok
rastlanan bir özelliktir.
Bu topluluğun sanatçıları şunlardır:
1. HALİT FAHRİ OZANSOY (1891 – 1971)
Aruzla şiire başlamış sonraları heceyle
şiirler yazmış ve Beş Hececiler’e katılmıştır.Bir öğretmen olan şair,
şiirlerinde aşk, ölüm, hüzün konularını sıkça işlemiştir.
Eserleri:
Şiir: Cenk Duyguları, Rüya, Efsaneler
Tiyatro: Sönen Kandiller (Manzum)
Roman: Sulara Giden Köprü
Anı: Edebiyatçılar Geçiyor
2. ENİS BEHİÇ KORYÜREK (1892 – 1949)
Şiire arzula başlamış Ziya Gökalp’ in
etkisiyle heceyi kullanmaya başlamıştır.
“Gemiciler” şiiri başta olmak üzere, Türk
denizciliğiyle ilgili şiirleriyle tanınmıştır.
Son yıllarında tasavvufi şiirler de
yazmıştır.
Eserleri:
Şiir: Miras, Güneşin Ölümü, Varidat-ı Süleyman
(Tasavvufi)
3. YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895 – 1967)
Hem heceyle hem de aruzla şiirler
yazmıştır.
Türk edebiyatının önemli mizah
yazarlarındandır. Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır.
Eserleri:
Şiir: Akından Akına, Cenk Ufukları, Yanardağ, Kuş
Cıvıltıları (Çocuk Şiirleri)
Anı: Portreler, Bizim Yokuş (Gazetecilik Anıları)
Roman: Göç, Uç Katlı Ev
Fıkra: Beşik, Ocak, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa
Gezi Yazısı: Göz Ucuyla Avrupa
4. ORHAN SEYFİ ORHON (1890 – 1972)
Şiire aruzla başlamış sonraları heceyle
yazmaya başlamıştır. Hece ölçüsüyle gazel biçiminde şiirler de
yazmıştır.
“Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi” adlı manzum
masalıyla sevilmiştir. Mizah çalışmaları da vardır.
Eserleri:
Şiir: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi,
Gönülden Sesler
Mizah-Hiciv
Hikâyeleri: Asri Kerem, Düğün Gecesi
Makaleleri: Dün-Bugün-Yarın
Fıkra: Kulaktan Kulağa
5. FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898 – 1973)
Aruz ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerden
sonra daha çok heceyi kullanmaya başlamıştır.
Aruzu tamamıyla terk etmeyen şair her iki
vezni de ustaca kullanmıştır.
“Sanat” adlı şiiriyle “memleketçi
edebiyat” anlayışının öncülüğünü yapmıştır.
Hem bireysel duygularını hem de memleket
konularını şiirlerinde işlemiştir.
Düş ile gerçeği kaynaştırdığı epik ve
lirik özellikteki şiirler yazmıştır.
Realist-romantik özellikler taşır.
“Han Duvarları” şiiriyle sevilmiş bir
şairdir.
Eserleri:
Şiir: Dinle Neyden. Şarkın Sultanları, Çoban
Çeşmesi, Sudaki Halkalar, Han Duvarları, Zindan Duvarları, Akıncı
Türküleri…
Tiyatro: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman, Yayla
Kartalı… (Çoğu manzumdur)
Roman: Yıldız Yağmuru, Ayşe’nin Doktoru
HİSARCILAR
1950’lerde “Hisar” dergisi etrafında
toplanan Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı, Gültekin Samanoğlu,
Mustafa Necati Karaer, Yavuz Bülent Bakiler gibi sanatçıların oluşturduğu edebi
topluluktur.
Gelenekçidir, geleneğe bağlıdır. Yeniliğe,
Batıya karşı değillerdir ama Türk şiir geleneğinin yıkılmasına karşıdırlar.
Ölçü, uyak ve gelenekten gelen nazım biçimlerini kullanırlar. Sanatın
ideolojinin emrine girmesine karşı oldukları için Marksizm ve komünizme de
karşı çıkmışlardır.
Milli değerlerin yaşatılmasını arzu
ederler, aşırı ve tutucu değillerdir. Türk kültürüne, diline, şiirine,
edebiyatına emeği geçmiş değerlerin yaşatılmasını isterler. Hem Nazım Hikmet’in
başlattığı toplumcu gerçekliğe, hem Orhan Veli’nin Garip hareketine, hem de
İkinci Yeni şiirine karşıdırlar.
“Radyo Hisar Saati” programında sanat
görüşlerini açıklamışlardır. Hisar dergisinin 113. ve 114. (Mart 1967)
sayılarında bu görüşler yayımlanmıştır:
a. “Sanatçının
Dili Yaşayan Dil Olmalıdır.” Aksi takdirde, ister eski, ister yeni olsun ölü
kelimelerden doğan her eser yeni nesilleri birbirinden ayırır.
b. “Sanatçı
Bağımsız Olmalıdır.” Zira onun eseri siyasi sistemlerin de, ekonomik doktrinlerin de
propaganda aracı değildir.
c. “Sanat Milli
Olmalıdır.” Çünkü kendi milletinden kopmuş bir sanatın milletler arası bir değer
kazanması beklenemez.
d. “Sanatta
Yenilik Esastır.” Ne var ki bu yenilik eskinin ret ve inkarı şeklinde yorumlanmamalıdır.
HİSARCILAR’IN ÖZELLİKLERİ:
İlk sayısı 1950’de yayımlanan Hisar
dergisi, iki ayrı dönemde yayın hayatını sürdürmüştür. 1950-1957 arasında
yetmiş beş sayı; 1964-1980 arasında iki yüz iki sayı yayımlanmıştır.
Garipçilere ve İkinci Yeniciler’e tepki
göstermişler ve milli duyguları manevi değerleri öne çıkaran bir edebiyattan
yana olmuşlardır.
Ölçü, uyak gibi klâsik edebiyat öğelerini
kullanarak, aşk, doğa ve vatan sevgisi gibi konuları işlemişlerdir.
Sanatçının hiçbir ideolojinin sözcülüğünü
yapmaması ve bağımsız olması gerektiğini savunmuşlardır.
Şiir güzelliğini korumak koşuluyla; aruzu,
heceyi, serbest şiiri kullanmayı, şiiri nesre yaklaştırmayı uygun görmüşlerdir.
İLHAN GEÇER (1917 – 2004)
Daha çok duyguya yaslanan şiirler
yazmıştır.
Şiirleri dışında eleştirileri de vardır.
Uzun yıllar Hisar dergisinin yazı işleri
müdürlüğünü yapmıştır.
Eserleri
Şiir: Büyüyen Eller, Belki, Yeşil Çağ, Hüzzam
Beste
MUNİS FAİK OZANSOY (1911 – 1975)
Hisar dergisi
çevresine girerek burada başyazılar yazmıştır.
Bir duygu şairi olarak, Yahya Kemal
Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’daki şiir zevkini yakalamaya çalışmıştır.
Şiir: Büyük
Mabedin Eşiğinde, Hayal Ettiğim Gibi, Yakarış, Bir Daha, Zaman Saati, Yakınma,
Kaybolan Dünya, Düşündüğün Gibi
YAVUZ BÜLENT BAKİLER (1936 – …)
Geleneksel şiirimizin
öz ve şekil özelliklerini kendi şiir potasında eriterek kişiliğine kavuşmuştur.
Şiirlerinde,
Anadolu’ya, Anadolu insanına eğilmiş, onların sorunlarını yapıcı bir tavırla
dile getirmiştir.
Sade ve rahat bir
dili, aydınlık bir üslubu vardır.
Milli ve manevi
değerlere bağlı kalmıştır.
Eserleri
Şiir: Yalnızlık, Duvak, Seninle, Harman
Gezi Yazısı: Üsküp’ten Kosova’ya, Türkistan
Türkistan
MEHMET ÇINARLI (1925 – 1999)
Lise öğrencisi iken şiir yazmaya başlayan
sanatçı, şiirlerini önce Antalya Gazetesi, Yedigün ve Yarımay dergilerinde,
sonra Çınaraltı ve Doğu’da, daha sonra da arkadaşlarıyla birlikte kurdukları
Hisar dergisinde yayımlar.
Türk Yurdu, Çağrı, İlgaz ve Töre
dergilerinde de yazmıştır.
Hem aruz hem de hece vezniyle şiirler yazmıştır.
Yerli ve millî kültürle beslenen şiirleri
şekil yönünden mükemmel, muhteva yönünden de orijinal hayâllerle doludur.
Sâde, yaşayan Türkçe ile ferdî ve millî
meseleleri anlatır.
Hisar dergisinde yayımladığı deneme ve
tenkit yazıları Hisar dergisi Çevresinde bir şâirler okulunun oluşmasını
sağlamıştır.
“Yeni Bîr Dünyâ Kurmuşum” adlı kitabı ile
1976’da Türkiye Millî Kültür Vakfı Şiir Armağanı’nı kazanmıştır.
Şairin Hisar dergisinin 26.sayısında geniş
bir biyografisi mevcuttur.
Eserleri
Şiir: Güneş Rengi Kadehlerle, Gerçek Hayali Aştı,
Bir Yeni Dünya Kurmuşum
Deneme ve
makaleleri: Halkımız ve Sanatımız,
Söylemek Yaraşır, Sanatçı Dostlarım
GÜLTEKİN SAMANOĞLU (1927 – …)
Hisar’ın kurucuları arasındadır.
Hatıraları ve birtakım yaşantının ilham
ettiği kapalı duyguları anlattığı şiirlerinde saadeti arar.
Eserleri
Şiir: Alacakaranlık, Uzun Vuran Gölge
MUSTAFA NECATİ KARAER (1929 – 1995)
Hisar’ın kurucuları
arasındadır.
Halk edebiyatına ilgi
duymuştur.
Zengin bir çağrışım olan şiirlerinde
gelenekten de geniş ölçüde faydalanan sanatçı dile hâkimdir.
Kerem ile Aslı’yı yeniden yazmıştır.
Eserleri
Şiir: Sevmek Varken, Güvercin Uçurtmak, Kuşlar ve
İnsanlar, Ses Mimarlarından
AHMET TUFAN ŞENTÜRK (1924 – 2005)
Geleneğe bağlı bir
şairdir. Konuşma dilini kullanır.
Eserleri
Şiir: Sarhoş Dünya, Mustafa Kemal, Allah Versin,
Çakır Dikeni, İnsanlık Şarkısı, Hepsinden Güzel, Sevgiyle, Dağıstan Aslanı Şeyh
Şamil Destanı
BEKİR SITKI ERDOĞAN (1926 – …)
Aruz ve hece ölçüsünü
kullanmış, Divan ve halk şiirinden yararlanmıştır.
Rubai türündeki
şiirleri Hisar dergisinde çıkmıştır.
1965′te Deniz Harp
Okulu Marşı, 1973′te 50. Yıl Marşı, 1981′de 100. Yıl Marşı, 1998′de 75. Yıl
Marşı ile birincilik ödülleri kazandı.
Eserleri
Şiir: Bir Yağmur Başladı, Yalan Dünya, Dostlar
Başına
COŞKUN ERTEPINAR (1914 – 2006)
Bir çocuk kadar masum
duygularını, öğretmenlik izlenimlerini tertemiz bir Türkçe ile şiirlerine
yansıtmıştır.
Şiirlerinde memleket
sevgisi, barış, kardeşlik, dostluk gibi konuları işlemiştir.
Eserleri
Şiir: Dönülmez Zaman İçin, Tek Adam, Kaderden
Yana, Mevsimlerin Ötesinden, Güzel Dünya, Şu Dağlar Bizim Dağlar, Zaman
Bahçesinde, Destan Atatürk, Küçük Dünyamın İçinden, Dorukta Rüzgâr Var,
Sevginin Yedi Rengi
FEYZİ HALICI (1924 – …)
Halk şiiri
geleneğinden yararlandı.
Fezai imzasıyla saz
şiiri tarzında şiirler yazdı.
Yeni tarz şiirlerinde
de başarılıdır.
Memleket, din ve
dostluk, Mevlana’nın da etkisiyle onun şiirlerinde önemli yer tutar.
Anadolu insanının
ince duyarlılığını şiirleştirmiştir.
Son dönemde sevgi,
aile ve çocuk şiirleri yazmıştır.
Çağrı dergisini
1957′den beri yayımladı. Konya Âşıklar Bayramı’nı gelenekleştirdi.
Eserleri
Şiir: Bir Aşkın Şiirleri, İstanbul Caddesi,
Günaydın, Dinle Neyden, Rubailer
NEVZAT YALÇIN (1926 – …)
Hisar’ın kadrosu
içinde yer alan bir sanatçıdır.
Eserleri
Şiir: A Sokağı, Güneş ve Adam
NÜZHET ERMAN (1928 – 1996)
Anadolu halkının
ıstırap, sevgi ve çilelerini şiirlerinde işler.
Eserleri
Şiir: Yeşil, A Benim Canım Efendim, Anadolu, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, Hem Hürriyet Hem Ekmek, Türk, Halk Haktır
YAHYA AKENGİN (1946 – …)
Hisar dergisinde
tanındı.
Heceyi
sürdürenlerdendir.
Hem konu hem de
içerik bakımından geleneğe bağlı bir şairdir.
Şiirleriyle çeşitli
armağanlar aldı.
Eserleri
Şiir: İstesen, Akşamla Gelen, Kimselere
Anlatamadan
GARİPÇİLER
(BİRİNCİ YENİCİLER)
Garipçiler: Orhan Veli, Melih Cevdet
Anday, Oktay Rifat Horozcu’nun oluşturduğu bir topluluktur. 1941 yılında Orhan
Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet “Garip” adlı ortak bir kitap yayımladılar.
Şiirle ilgili görüşlerini bu yapıtın ön sözünde açıkladılar. Bu ön sözde
yerleşik şiir anlayışına meydan okuduklarını açıkladılar.
Onlara göre şiir, her yerde görülen basit
şeyleri anlatmalıydı. Alaycı ve nükteciydiler. Aydınları bırakıp halka
yöneldiler. Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır. Serbest şiir
egemen olmuştur.
Dil, sürekli bir özleşme ve arınma
çabasındadır. Roman ve hikâyede serim, düğüm, sonuç bölümleri umursanmamıştır.
Şairaneliğe kaçmadan, mecazsız yazdılar. Soyut temalar yerine ekmek derdi,
günlük şeyler işlendi. “ Konunun bayağısı yoktur, ancak işleyişte bayağılık
vardır.” diye düşünürler. En çok görülen temalar: yaşama sevinci, tabiat
sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşktır.
1941 yılından sonra Türk şiirinde görülen
ve öncülüğünü Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat üçlüsünün yaptığı edebiyat
akımıdır. Bu üç şair, şiirde sürüp gitmekte olan aşırı duygusallığa,
şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe baş kaldıran şiirlerini toplayarak Garip
adında bir kitap yayımladılar.
Daha sonra “Birinci Yeni” olarak
adlandırılmıştır. Bu akım, Orhan Veli’nin 1950 yılındaki beklenmedik
ölümüyle sona ermiştir.
Garip akımının
(Birinci Yenicilerin) özellikleri:
Şiirde her türlü kurala ve belirli
kalıplara karşı çıkmışlardır.
Şiirde ölçü, kafiye ve dörtlüğe karşı
çıkmışlardır.
Şiirde şairaneliği, mecazlı söyleyiş ve
sanatları kabul etmediler.
Süslü, sanatlı dile karşı çıkıp sade bir
dil kullandılar.
Şiirde o güne kadar işlenmedik konuları
ele aldılar.
Konuşma dili ile günlük sıradan konuları
işlediler.
İşledikleri konular günlük hayattan
sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci ve hayattaki bazı
garipliklerdir.
Halk deyişlerinden yararlanmışlar,
toplumsal yergiye yer vermişlerdir.
Şiirde anlaşılmazlık dışlanmış ve anlam,
şiirin en önemli niteliği olarak öne çıkarılmıştır. “Şiir, bir bütün hususiyeti
edasında olan bir söz sanatıdır ve her şeyden önce manadan ibarettir.”
İlk çağlarda “İkinci dizenin daha kolay
hatırlanması için bir araç olarak kullanıldığına inandıkları ölçü ve uyağı
şiirden dışlamış. “Hece ölçüsü de aruz ölçüsü de gereksizdir.” felsefesini ilke
edinmişlerdir. Serbest şiir benimsenmiştir.
Şiirde “tarihinin aç gözünü doyurmuş olan
edebi sanatlara” artık gerek olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre her türlü
söz ve anlatım sanatı bırakılmalıdır.
Kişiler dünyasını sıradan insanlar veya
küçük insan tipi oluşturur.
“Şiir halka seslenmelidir” anlayışıyla
sokağı ve günlük yaşamdaki her şeyi şiire aktardılar.
Sürrealizm ve dadaizmden etkilenen
sanatçılar bilinçaltı, düşler ve çocukluk heyecanları gibi konuları sık
kullanmışlardır. Kuralsızlığı kural edinmişlerdir.
Şairanenilikten kaçınmışlar, günlük
konuşma dilini (sade bir dili) kullanmışlardır.
Şiirin müzik, resim gibi sanatlarla olan
ilişkisine son vermişlerdir.
İroni ve mizah Garipçilerin ayırıcı
özelliklerindendir.
Siyaset dışı kalmışlardır.
“Şiir duyguya değil, akla seslenmelidir”
görüşünü benimseyen sanatçılar, şiirin bütün geleneklerden uzaklaşması
gerektiğini ifade etmişlerdir.
Bütün güzelliği öne çıkarılmıştır.
“Yaşama sevinci”ni dile getirmişlerdir.
Şiirde toplumsal aksaklıkları eleştirmişlerdir.
Söylev havasından uzaklaşmışlar, doğa
betimlemelerine başvurmuşlardır.
Edebiyat eleştirmenlerinin değişik
yorumlarına uğrayan Garip akımını Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyüboğlu
desteklemiş, Ahmet Hamdi Tanpınar ise şiirden uzaklaşma saymıştır.
TOPLULUĞUN SANATÇILARI:
1. ORHAN VELİ KANIK (1914 – 1950)
Türk şiirinde iki arkadaşıyla birlikte
büyük bir atılım yapmış, yeni bir anlayışın öncüsü olmuştur.
1914′te arkadaşlarıyla birlikte
yayımladıkları Garip adlı şiir kitabı ve yazdığı önsöz, Türk şiirinde günden
güne donmuş olan eski değerleri yıkmış, şiire başka bir açıdan bakılmasını
sağlamıştır.
La Fontaine’den fabl çevirileri yapmıştır.
Şiire getirdiği
ilkeler:
Ölçüye baş kaldırıp serbest yazmak,
Kafiyeyi şiir için gerekli görmekten
vazgeçmek,
Şairane duyuları, parlak görüntüleri
şiirden silmek,
Şiiri hayal gücünün kapalı duvarlarından
kurtarıp gerçek hayata çıkarmak, yapmacıksız tabii bir söylentiyle, günlük
yaşayış içinde halktan insanları yakalamak,
Her çeşit kelimeyi konuyu şiire sokmak, halk
deyişlerinden yararlanmak ve toplumla ilgili yergiye yer vermektir.
Eserleri:
Şiir: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi,
Karşı
Nesirleri: Sanat ve Edebiyatımız, Bindiğimiz Dal
2. OKTAY RİFAT HOROZCU (1914 – 1988)
Garip akımının temsilcilerindendir.
Başlangıçta, yeni bir hava içinde, güçlü
aşk şiirleri; toplumcu sanat ilkesinden hareketle halk deyimi ve
söyleyişlerinden masal ve tekerlemelerden faydalanarak başarılı taşlamalar;
sosyal şiirler yazdı.
Perçemli Sokak adlı kitabıyla
birlikte şiir anlayışında büyük değişiklik olmuş II. Yeni şiirine kaymıştır.
Eserleri:
Şiir: Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üzerine
Şiirler, Güzelleme, Karga İle Tilki, Aşk Merdiveni, Denize Doğru Konuşma,
Dilsiz ve Çıplak, Koca Bir Yaz
3. MELİH CEVDET ANDAY (1915 – 2002)
Garip akımının temsilcilerindendir.
Şiirlerinde toplumsal gerçekliği inceler.
Daha sonra ilk şiirlerindeki romantizmden
sıyrılarak duygulardan çok aklın egemenliğine, güzel günlerin özlemine bırakır.
Söz oyunlarında arınmış yalın bir dil
vardır. Düz yazılarında ise yoğun bir düşünce, şiirsel, esprili, özlü bir dil
vardır.
Fıkra, makale, gezi, roman, tiyatro ve
şiir yazmıştır. Çevirilerde yapmıştır.
Eserleri:
Şiir: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafname,
Yanyana
GARİP
DIŞINDA YENİLİĞİ SÜRDÜREN ŞİİR
Garip Hareketi’nin etkisinin sürdüğü
yıllarda şiiri onlar kadar bayağılaştırmak istemeyen, her biri kendine özgü
şiir tarzını oluşturmuş aşağıdaki şairler şiirdeki lirizmi kaybetmeden yeniliği
sürdürmüşlerdir.
Bu şairler Garip, İkinci Yeni gibi
topluluklara katılmamış, görüş ve ideolojilerini şiirlerine temel
yapmamışlardır. Şiirlerinde yeni bir dil, üslup ve bakış açısı aramışlar ve
kendi tarzlarını yenileme ve değiştirme ihtiyacı hissetmişlerdir.
BU ŞİİR ANLAYIŞININ BAŞLICA TEMSİLCİLERİ ŞUNLARDIR:
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA (1914 – 2008)
Cumhuriyet döneminin önemli şairlerinden
olan Fazıl Hüsnü, öğrenimini Anadolu’nun değişik yerlerinde sürdürmüş, subaylık
yaptığı yıllarda ise Anadolu’yu daha iyi tanıma fırsatı bulmuştur. Sanatçı, iç
ve dış gerçeklere bakarak, bilinçaltına yönelerek şiire yeni ürperişler
getirir.
Şiirleri devamlı gelişme gösterir. Kurallı
biçimlerden serbest biçimlere, anlamlı özlerden en yalın anlamlara varan şiir
türlerini dener. Her şiirinde bir “yeni”yi dener gibidir. Genellikle
epik-dramatik, lirik-didaktik ve toplumsal gerçekçi anlayıştadır. Şiir dili en
son türetilen Türkçe sözcüklerle doludur.
Eserleri
Şiir: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah,
Çakırın Destanı, Üç Şehitler Destanı, Türk Olmak, Yedi Memetler.
Düzyazı: İstiklal Savaşı – Samsun’dan Ankara’ya,
İstiklal Savaşı – İnönüler, Sivaslı Karınca, İstanbul – Fetih Destanı,
Anıtkabir, Asu, Delice Böcek, Batı Acısı, Çanakkale Destanı, Kubilay Destanı,
19 Mayıs Destanı, Hiroşima
BEHÇET NECATİGİL (1916 – 1979)
İlk şiirleri Varlık dergisinde çıkan
öğretmen şair Behçet Necatigil, Cumhuriyet döneminin kendine özgü bir çizgisi
olan şairlerindendir. Rahat, gösterişe kaçmayan, sembollere dayalı, şiir
geleneklerini gözeten bir anlayıştadır, önce Garipçi çizgide yürüyen Necatigil,
sonra onlardan ayrılmıştır.
Şiirlerinde kendi evinden başlayarak öteki
evleri, sokağı, çevreyi, giderek dış dünyayı ve toplumu sorunlarıyla
anlatmıştır.
Hem hece ölçüsüyle hem de serbest ölçüyle
yazmıştır. İlk şiirleri anlamca açık, sonrakiler kapalıdır.
Şiir dışında inceleme, çeviri, radyo oyunu
alanlarında da eserleri vardır.
Eserleri
Şiir: Kapalı Çarşı, Evler, Arada, İki Basma
Yürümek, Çevre, Eski Toprak, Divançe.
İnceleme: Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü,
Edebiyatımızda Yazarlar Sözlüğü.
CAHİT KÜLEBİ (1917 – 1997)
Öğretmenlik yaptığı yıllarda Anadolu’yu
tanıyan Cahit Külebi, memleketçi şiirimize yeni bir ses getirmiştir,
Şiirlerinde derin bir Anadolu sevgisi
vardır; İyimser, açık ve gerçekçi bir bakışla Anadolu’ya eğilmiştir.
Şiirlerinde temiz bir Türkçe, Karacaoğlan’ı andıran bir içtenlik görülür.
Hayale pek yer vermez, gerçekçi bir
anlayışla yazmıştır. Onu “gerçekçi – romantik” bir şair olarak niteleyebiliriz.
Eserleri
Şiir: Adamın Biri, Rüzgâr, Atatürk Kurtuluş
Savaşı’nda, Yeşeren Otlar.
SABAHATTİN KUDRET AKSAL (1920 – 1993)
Şiir ve öyküleriyle tanınır. Biçimi
oldukça önemser.
Garipçilerden etkilendiği ilk şiirlerinden
sonra, insanın evrendeki yerini, değerini aramaya çabaladığı felsefi
düşünceleri içinde barındıran bir şiire yönelmiştir.
Eserleri
Şiir: Şarkılı Kahve, Gün Işığı, Duru Gök, Eşik
Öykü: Gazoz
Ağacı
CAHİT ZARİFOĞLU (1940 – 1987)
İlk şiirlerinde ikinci yeni akımının
etkileri görülür. Madde-ruh çatışması, “Batı diktasına karşı Doğu protestosu”
temalarını işledi.
İlk şiir kitabı “İşaret Çocukları” 1967′de
yayınlandı. Şiirlerinde dinsel inançları çerçevesinde ele aldığı Anadolu
insanlarının acı, umut ve sevgilerini yansıttı.
Son şiirlerinde ise İslamcı düşüncedeki
insan sevgisi, toplumsal mutluluk anlayışını işledi. Yer yer gerçeküstü ögeler
ve eski şiir kalıplarını uyguladı.
Eserleri
Şiir: İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam,
Menziller, Korku ve Yakarış
Hikâye: İnsanlar
Çocuk
Hikâyeleri: Serçekuş, Katıraslan, Ağaçkakanlar, Yürek Dede
ile Padişah, Küçük Şehzade, Motorlu Kuş, Kuşların Dili
Çocuk
Şiirleri: Gülücük, Ağaçokul (Çocuklara Afganistan
Şiirleri)
Roman: Savaş
Ritimleri, Ana
Günlük: Yaşamak
Deneme: Bir
Değirmendir Bu Dünya, Zengin Hayaller Peşinde
Tiyatro: Sütçü
İmam
ERDEM BAYAZIT (1939 – 2008)
Tok, kavgacı, destana yatkın bir üslûpta
söylenmiş olan şiirlerinde ayrıca ince duyarlılıklar işlenmiştir. İslâmî ton
bir “leit-motif (sıkça işlenen tema)” halinde bütün şiirlerine yayılmıştır.
Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara),
Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde
yayınlanmıştır.
Eserleri
Şiir: Sebeb Ey, Risaleler, Şiirler
Gezi: İpek Yolundan Afganistan’a: 1981′de
İran, Pakistan, Afganistan ve Hindistan’ı içeren iki aylık gezi ile ilgili
izlenimlerini kitaplaştırdı.
HİLMİ YAVUZ (1936 – …)
Başlangıçta daha çok İkinci Yeni akımının etkisinde
imgeci şiirler yazdı. Sonraki yıllarda gelenekçilikle çağdaş bir bakışı
kaynaştıran, biçim ve özün dengelendiği bir düzey sergiledi.
İslam mistisizmi, özellikle de tasavvuftan
yararlanarak kendine özgü bir sözcük dağarcığı geliştirdi.
Eserleri
Şiir: Bakış
Kuşu, Bedreddin Üzerine Şiirler, Doğu Şiirleri, Yaz Şiirleri, Gizemli Şiirler, Zaman Şiirleri,
Söylen Şiirleri, Ayna Şiirleri, Hüzün ki En Çok Yakışandır Bize, Gülün Ustası
Yoktur, Erguvan Şiirler, Çöl Şiirleri, Akşam Şiirleri, Yolculuk Şiirleri,
Hurufi Şiirler, Büyü’sün Yaz.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU (1923 – 1975)
“D grubu” ressamları arasındadır. Ressam
kişiliğinden gelen ögeler şiirlerinde önemli yer tutar. Ressamlığın verdiği
bakış açısıyla adeta renklerle tablo çizmiştir.
Şiirlerinin sosyal içeriği de vardır.
Anadolu insanının yoksul yaşamını anlatmıştır.
Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş, gibi
türlerine karşı duyduğu hayranlık şiirlerine yansımıştır; halk kültüründen
esinlenmiştir. Şiirlerinde gözlemlerine de yer vermiştir.
Şiirlerinde biçim, ölçü, uyak kaygısı
taşımamıştır. Şiirlerini doğal ve akıcı bir üslupla yazmıştır.
Gezi ve deneme türündeki yapıtlarında halk
kültürü, halk sanatı konusundaki düşüncelerini ortaya koymuştur.
Eserleri
Şiir: Dol Karabakır Dol, Karadut, Tuz, Yaradan’a
Mektuplar, Üçü Birden, Dördü Birden, Yaşadım
Düzyazı: Tezek, Delifişek, Canım Anadolu
ÖZDEMİR ASAF (1923 – 1981)
Şiirlerini döneminden ayrı bir dil ve
söyleyiş tarzıyla yazmıştır.
Dize sayısını çoğu kez en aza indirmiştir.
Şiirlerinde imajsız, anlamsız, yer yer ironik söyleyişe özen göstermiştir.
Şiirlerde “sen – ben ikilemi”ni ele almıştır.
Yaşadıklarını, çevresindeki olayları
soyutlaştırarak düşünce planına aktarmıştır.
Eserleri
Şiir: Dünya Kaçtı Gözüme, Sen Sen Sen, Bir Kapı
Önünde, Yuvarlağın Köşeleri (Özdeyişler-Etika), Benden Sana Mutluluk, Nasılsın,
Yalnızlık Paylaşılmaz, Çiçekleri Yemeyin, Yumuşaklıklar Değil, Bir Kapı Önünde,
Lavinia
Hikâye: Dün Yağmur Yağacak
MAVİCİLER
(MAVİ AKIMI)
Atilla İlhan’ın 1952 – 1956 yıllarında
çıkardığı derginin adı olan “Mavi”nin etrafında toplanan Orhan Duru, Ferit Edgü
gibi sanatçıların oluşturduğu bir edebi topluluktur.
Bu sanatçılar, şairane bir sanat
anlayışının temsilcisi olmuşlardır. Daha sonra Mavi dergisi Özdemir Nutku’nun
yönetimine geçer ve Atilla İlhan’ın savunduğu toplumsal gerçekçiliğin (sosyal
realizm) sözcüsü olur. Dergi, Nisan 1956’da çıkan 36. sayıdan sonra (Son Mavi)
kapatılır.
Temsilcileri; Attila İlhan, Ferit Edgü,
Orhan Duru, Özdemir Nutku, Yılmaz Gruda, Ahmet Oktay, Demirtaş Ceyhun, Demir
Özlü ve Tahsin Yücel’dir.
Garip akımına karşı bir duruş
sergilemeleri ve yenilikçi şiiri savunmaları, onları “Garip Dışında Yeniliği
Sürdüren Şiir” akımına dâhil eder.
MAVİCİLER’İN ÖZELLİKLERİ:
Garip akımına tepki olarak çıkmıştır. Bu
topluluğun hedefinde Garip Akımı ve Orhan Veli vardır. Garipçilerin savunduğu
birçok görüşe karşı çıkmışlardır.
Özellikle şiirin açık olması gerektiği
anlayışı Maviciler tarafından tamamen reddedilmişti.
Maviciler şiirin bütünüyle açık
olamayacağını, anlam kapalılığının şiiri düzyazıdan ayıran önemli bir faktör
olduğu görüşündedirler.
Şiirin basit olamayacağını zengin
benzetmeli, içli, derin olması gerektiğini savunmuşlardır.
ATTİLA İLHAN (1925 – 2005)
Günümüz şairlerinden olan Attila İlhan
yüksek öğrenimini yarıda bırakmış, bir süre gazetecilik yapmış, yazarlıkta
karar kılmıştır. Adını 1946 CHP şiir yarışmasında ikinci olan “Cebbaroğlu
Mehemmed” duyurmuştur. Şiir, roman, eleştiri alanında eserler vermiştir.
Şiirlerinde romantik bir duyarlıkla
toplumsal gerçekçilik açısından çağımıza, yaşadığımız günlere bakar.
İnançlarında ayak direyen, sert çıkışlar yapan, gerçeklerden çok anılara
sığınan bir karakter yapısı vardır. “Serüven tutkunu” bir şair olan Attila
İlhan en çok aşk, intihar, içki, ölüm, kavga, kahramanlık… temalarını işler.
1952′de çıkan Mavi dergisiyle birlikte
Türk şiirinde yeni bir eğilim ortaya çıktı. Attilâ İlhan, yazılarıyla bu
eğilimi metot hareketine dönüştürmeye çalıştı. Mavi, hürriyet ve barışı temsil
eden bir renktir. En büyük tepkisi de Garipçiler’edir.
Şiirlerinde Divan şiirinin biçim
özelliklerinden, imgelerinden de yararlanır. Canlı konuşma diline, argoya, halk
deyimlerine geniş ölçüde yer vermiştir.
Eserleri:
Şiir: Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben
Sana Mecburum, Bela Çiçeği, Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün.
Roman: Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez,
Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Fena Halde Leman, Dersaadet’te
Sabah Ezanları.
İKİNCİ
YENİCİLER
1950′li yıllarda Edip Cansever, İlhan
Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan gibi şairlerin
başını çektiği bir şiir ve edebiyat akımıdır. Garipçiler’e ve 1940 Toplumcu
Gerçekçi Kuşağı’na tepki olarak doğmuştur. Türk şiirinde değişik imge, çağrışım
ve soyutlamalarla yeni bir söyleyiş bulma amacında olan bir akımdır.
İKİNCİ YENİCİLERİN ÖZELLİKLERİ:
II. Yeni, şiirimizde çok uzun soluklu
olmasa da, geniş bir okuyucu kitlesi bulamasa da Türk şiirine yeni boyutlar
getirmiştir.
“Şiir için şiir” anlayışıyla hareket
etmişler; erdem, ahlak, toplum ve gerçek gibi konuların şiirin dışında
tutulması gerektiğini savunmuşlardır.
Onlara göre anlamlı olmak şiir için önemli
değildir.
II. Yeni’ye göre şiir bir öykü anlatma
aracı değildir. Öteki edebi türlerden kesin çizgilerle ayrılmalıdır. Bu yüzden
konuyu ve olayı şiirden atmışlardır.
Eşya, görünüm ve insanı gerçeküstücülükten
daha aşırı bir soyutlama ile anlatmayı amaç edinmişlerdir.
Onlara göre şiirde ahenk, ölçü ve uyakla
değil; musiki ve anlatım zenginliği ile sağlanmalıdır.
Garip’teki gibi ortak bir hareket olmayıp
bağımsız şairlerin benzer bir çizgide şiir yazmasıyla oluşmuştur.
TOPLULUĞUN SANATÇILARI
1. CEMAL SÜREYA (1931 – 1990)
Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı
buluşlarıyla, zengin birikimi ile duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle
İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir.
Eserleri:
Şiir: Üvercinka, Göçebe, Sevda Sözleri
2. TURGUT UYAR (1927 – 1985)
Kaynak dergisinin bir şiir
yarışmasında Arz-ı Hal şiiri
ikincilik kazanınca Nurullah Ataç’ın güvendiği şairler arasına girdi.
İkinci Yeni Şiir akımının önde gelen
şairlerindendir.
Eserleri:
Şiir: Arz-ı Hal, Türkiyem, Dünyanın En Güzel
Arabistanı
3. SEZAİ KARAKOÇ (1933 – …)
Şiir üslubu bakımından, az çok İkinci
Yeni’ye yakın sayılsa da, şiirinde işlediği temalar, inandığı değerler
bakımından şiirimizde yeni ve değişik bir sestir.
“Mona Rosa” şiiriyle
sevilmiştir.
Eserleri:
Şiir: Körfez, Şahdamar, Ateş Dansı, Mona Rosa
4. EDİP CANSEVER (1928 – 1986)
İkinci Yeni akımının özgün örneklerini
verdi.
Şirinde zamanla sevinç yerini bunalıma,
toplumsal dengesizlikleri eleştirme kaygısı yerini yıkıcı bir umutsuzluğa
bıraktı. “Dize işlevini yitirdi” gerekçesiyle yeni arayışlara yöneldi.
İkinci Yeni içindeki bazı şairler gibi
anlamsızlığı savunmadı. Kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan
bir şiire yöneldi. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce öğesini göz ardı
etmedi.
Eserleri:
Şiir: İkindi Üstü, Yerçekimli Karanfil,
Tragedyalar
5. ECE AYHAN (1931 – 2002)
Kendine özgü çağrışımlar ve göndermelerle
örülü şiirleriyle hem Türk şiirinde hem de İkinci Yeni’nin içinde farklı bir
kanal açtı. Şiirinin kilit noktası dildir.
Eserleri:
Şiir: Ortadokslular, Sivil Şiirler, Son Şiirler
6. İLHAN BERK (1918 – 2008)
Doğu şiirinin klasik kalıplarını denedi,
beyit ve türkü biçimlerinden yararlandı.
Araştırmacı kişiliği, özgün duyarlılıkları
ve buluşlarıyla 20. Yüzyıl Türk şiirinin en önemli isimleri arasındadır.
Eserleri:
Şiir: İstanbul, Günaydın Yeryüzü, Pera
7. ÜLKÜ TAMER (1937 – …)
İlk şiir kitabı “Soğuk Otların Altında” ile
başlayarak İkinci Yeni duyarlılığını yansıtan soyutlamalara yönelik, yoğun ve
özgün bir imge anlayışı geliştirdi.
Yalın bir dil kullandığı şiirlerinde
giderek toplumsal kaygılar ve düşünce öğeleri ağırlık kazandı.
Eserleri:
Şiir: Gök Onları Yanıltmaz, Sıragöller, Seçme
Şiirler
İKİNCİ
YENİ SONRASI TOPLUMCU ŞİİR (1960 – 1980)
1960 kuşağı şairleri, 1961 anayasasının
sağladığı özgürlükle birlikte, Nazım Hikmet’in kitaplarının yayımlanmasının
serbestleştiği, siyasal ve güncel dergilerin yoğun olarak okunduğu ve gündemi
belirlediği bir ortamın etkisindedirler.
“Yeni Gerçek”, “And”, “Halkın Dostları”,
“Militan” gibi dergiler etrafında toplanan şairler, şiir anlayışlarını ve
ideolojilerini bu dergilerde açıklamaya çalışmışlardır.
Marksist felsefeyi benimseyen toplumcu
gerçekçi şairler, daha çok sosyal ve güncel politikayı konu edinmişler, halkın
ve işçi sınıfının sorunlarını politik bir bakışla ortaya koymaya çalışan
şiirler yazmışlardır.
Önemli temsilcileri Ataol Behramoğlu,
İsmet Özel, Süreyya Berfe, Özkan Mert, Refik Durbaş ve Nihat Behram’dır.
İkinci Yeni
Sonrası Toplumcu Şiirin Özellikleri:
Umut ve yarına inanç, direnme ve isyan
konuları şiire hâkimdir.
Şairler, toplumun sözcüleri gibi şiirler
yazmışlardır.
İkinci Yeni Şiiri, kapalı bir özellik
gösterirken; İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir açık anlatımıyla dikkat çeker.
Biçimden çok içeriğe önem vermişler,
toplumsal mesajları etkili kılmak için slogan üslubundan yararlanmışlardır.
İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiiri savunan
şairlerde; 1940 toplumcuları ve Nazım Hikmet, Namık Kemal, Tevfik Fikret ve
Mehmet Akif gibi şairler arasında şiire toplumsal bir işlev yükleme bakımından
ortaklık vardır.
İKİNCİ YENİ SONRASI TOPLUMCU ŞİİRİN ÖNEMLİ
ŞAİRLERİ
1. ATAOL BEHRAMOĞLU (1942 – …)
İsmet Özel’le “Halkın Dostları”, Nihat
Behram’la “Militan” dergilerini çıkarmış ve bu dergilerin yöneticiliğini
yapmıştır.
İkinci Yeni etkisini taşıyan ilk dönem
şiirlerinden sonra, 1970’li yıllarda işçi sınıfının, siyasal mücadele
içerisinde bulunan insanların sıkıntılarını, duygularını ve umutlarını
anlatmıştır.
“Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var”
şiiriyle geniş kesimler tarafından sevilmiştir.
Şiirlerini günlük konuşma diliyle, yalın
ve açık bir anlatımla yazmıştır.
Eserleri:
Şiir: Bir
Ermeni General, Bir Gün Mutlaka, Yolculuk Özlem Cesaret ve Kavga Şiirleri,
Kuşatmada, Mustafa Suphi Destanı, Dörtlükler, Ne Yağmur… Ne Şiirler…
2. İSMET ÖZEL (1944 – …)
İkinci Yeni esintisiyle başlayan şiir
serüveninde, 1960 ve1970’li yıllarda, toplumcu şiirin unutulmaz şiirlerini
yazmıştır.
Modern şiirin İkinci Yeni ile elde ettiği
kazanımlara yeni bir açılım getirmiştir.
1974’ten sonra İslami, mistik bir yöneliş
içinde olmuştur.
Eserleri:
Şiir: Geceleyin Bir Koşu, Evet İsyan, Cinayetler
Kitabı, Cellâdıma Gülümserken, Erbain.
3. SÜREYYA BERFE (1943 – …)
İlk şiirlerinde İkinci Yeni akımının
izleri görülür.
1966’dan sonra halk geleneğinden beslenen
yeni bir şiir dili kurmanın olanaklarını aramış, toplumsal ve halkçı bir
yönelim gösteren şiirler yazmıştır.
Eserleri:
Şiir: Gün Ola, Savrulan, Hayat ile Şiir, Ufkun
Dışında, Ruhumun, Nabiga.
1980
SONRASI ŞİİR
1980 sonrasında yazılan şiir, bazı
edebiyat çevrelerinde kayıp dönem olarak adlandırılmaktadır. 2000′li yıllara
değin süren sessizlik ve şiirdeki hareketsizlik, birçok kesimi bu dönem
edebiyatını yok saymaya itmiştir.
Bu dönemde Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy,
Seyhan Erözçelik, Lale Müldür, Ahmet Erhan ve Küçük İskender gibi şairler
şiirin hareketliliğini sağlamışlardır.
İkinci Yeni sonrasında 1980’e kadar şiiri
toplumcu bir bakışla kavrayan şairlerin anlayışı, 1980 darbesiyle yerini
özellikle 1970’lerin toplumculuğunu ön plana alan şiire karşı duran 1980 kuşağı
şairlerine bırakmıştır.
1980 sonrası şairleri; şiirde geleneksel
birikimin önemini vurgulamışlar ve Halk, Divan, İkinci Yeni ve saf şiir gibi
ayrımlara girmeden en yeniden en eskiye kadar Türk şairlerini dikkatle okumayı
savunmuşlardır.
1980 Sonrası
Şiirin Özellikleri:
Bu dönem şairleri birlikte dergiler
çıkarmışlardır.
1980 şairleri için ortak bir anlayıştan
çok, grupların ve kişilerin ayrı ayrı şiir anlayışlarından söz edilebilir.
Yazko Edebiyat, Üç Çiçek, Şiiratı ve
Sombahar gibi dergiler bu dönemde etkilidir.
İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirde olduğu
gibi ideolojiyi şiirlerinde öncelikli bir öğe olarak görmemişlerdir.
Düz yazıya yaklaşan bir üslupla, anlatmaya
imkan veren temaları da şiirlerinde işlemişlerdir.
İmge anlayışlarında uzak çağrışımlara önem
vermeleri bakımından İkinci Yeni’yle yakınlıkları vardır.
1980 SONRASI ŞİİRİN ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ
1. HAYDAR ERGÜLEN (1956 – …)
Üç Çiçek dergisini çıkarmış, Şiiratı
dergisinde emeği geçmiştir.
Aşk, kardeşlik, yaşantılar, çocukluk gibi
konuları çoğunlukla imgeli ve mecazlı bir dille işlemiştir.
Alevi-Bektaşi şiir geleneğiyle birlikte
Cemal Süreya ve Behçet Necatigil ile yakınlıklar kurmuştur.
Eserleri:
Şiir: Karşılığını Bulamamış Sorular, Sokak Prensesi,
Kabareden Emekli Bir Kızkardeş, 40 Şiir Ve Bir.
2. HÜSEYİN ATLANSOY (1962 – …)
Mistik metafizikçi yönü ağır basan bir
şairdir.
Metropol hayatını ve ilişkilerdeki hızlı
değişimi, konuşma dilinin imkânlarından yararlanarak ironik bir biçimde
işlemiştir.
Eserleri:
Şiir: İntihar İlacı, Balkon Çıkmazında Efendilik
Tarihi, Şehir Konuşmaları, İlk Sözler, Su Burcu.
Cumhuriyet’le birlikte halk kültürüne
büyük önem verilmiş, halk müziği ve dili araştırmaları bilimsel bir kimlik kazanmıştır.
Cumhuriyet döneminde de halkın duygu ve düşüncelerinin her zaman tercümanı olan
halk şiiri örnekleri verilmiştir.
CUMHURİYET DÖNEMİ HALK ŞİİRİNİN
ÖZELLİKLERİ:
Halk şairleri usta-çırak ilişkisi içinde
yetişmeye devam etmişlerdir.
Genel olarak saz eşliğinde şiir söyleme
geleneğinin takipçisidirler.
Saz çalma geleneğine uymayıp sadece şiir
yazan şairler de vardır. (Abdurrahim Karakoç gibi)
Bu dönem halk şairleri, şiirlerinde
geleneksel konuların yanında güncel konuları da işlemişlerdir.
19. yüzyıl halk şiirine göre Cumhuriyet
dönemi halk şiirleri daha sade bir dille söylenmiştir.
Divan şiiri etkisi ve Arapça-Farsça
sözcüklerin kullanımı bu dönemde oldukça azalmıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİ HALK ŞİİRİNİN ÖNEMLİ
TEMSİLCİLERİ:
1. ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU (1894 – 1973)
Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğan şair,
gözlerini küçük yaşlarda kaybetmiş ve öğrenim görememiştir.
Şiirlerinde vatan, toprak sevgisi ve aşkı
işlemiştir.
Ahmet Kutsi Tecer tarafından keşfedilmiş,
şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır.
“Kara Toprak”, “Uzun İnce Bir Yoldayım”
gibi şiirleriyle oldukça sevilmiştir.
Eseri:
Şiir: Dostlar Beni Hatırlasın
2. ABDURRAHİM KARAKOÇ (1932 – 2012)
Saz çalmamakla birlikte şiirlerini halk
şiiri gelenekleri doğrultusunda yazmıştır.
Politik taşlamalarıyla tanınan şair,
“Mihriban” adlı şiiriyle geniş kesimler tarafından sevilmiştir.
Eserleri:
Şiir: Hasan’a Mektuplar, Haber Bülteni, Kan
Yazısı, Vur Emri, Beşinci Mevsim
3. ÂŞIK MAHSUNİ ŞERİF (1940 – 2002)
Halkın sıkıntılarını toplumcu bir bakış
açısıyla anlatmış, güncel siyaseti konu alan politik şiirler ve taşlamalar
yazmıştır.
Şiirlerini saz eşliğinde söylemiştir.
Eserleri:
Şiir: İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım, Bu Mezarda
Bir Garip Var, Dom Dom Kurşunu, Yuh Yuh, Bizden Geriler
4. ÂŞIK MURAT ÇOBANOĞLU (1940 – 2005)
Âşıklık geleneğinin bir parçası olan
türkülü hikayeler anlatma konusunda oldukça başarılıdır.
Kendi türkülerinin yanında usta malı
türküleri de genç kuşaklara aktarmıştır.
Eserleri:
Şiir: Cumhuriyet Destanı, Öğretmen, Dertli Bülbül,
Neyine Güvenemem Yalan Dünyanın, Yaradan
5. ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938 – …)
Günümüz saz şiirinin önde gelen
temsilcilerindendir.
Şiirlerinde aşk, hasret, tabiat ve sosyal
konuları işlemiştir.
Eserleri:
Şiir: Ben Bir Şeyda Bülbül, Güzel Görünür, Gönül
Bahçesi
6. ÂŞIK FEYMANİ (1942 – …)
Şiirlerinde tasavvufi deyişlere yer veren
şair, atışma alanında büyük başarı göstermiştir.
Çukurovalı âşıklar arasında büyük
saygınlığı vardır.
Eserleri:
Şiir: Ahu Gözlüm, Barışmam, Anadolum, Mevlana,
Elveda, Bugün Bayramdır
CUMHURİYET DÖNEMİNDE OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBÎ METİNLER
Cumhuriyet döneminde anlatmaya bağlı edebi
metinler kaleme alan bazı önemli yazarlar şunlardır:
SAİT FAİK ABASIYANIK (1906 – 1954)
Çağdaş öykücülüğün öncülerindendir.
Hikâyelerinde “konu” ve “olay”dan çok
“zaman”dan ve “insan yaşamı”ndan kesitler öne çıkar.
Türk edebiyatında Çehov tarzı hikâyenin en
önemli temsilcisidir.
Genellikle gerçekçi olan yazarın bazı
öykülerinde gerçeküstü ögeler öne çıkar.
İstanbul, deniz, balık, yoksulluk, avare
insanlar, doğa yaşama bağlılığın göstergesi olarak öykülerinde sıkça yer bulur.
Hikâyelerini sade bir Türkçeyle yazmıştır.
Eserleri:
Öykü: Semaver, Sarnıç, Mahalle Kahvesi, Tüneldeki
Çocuk, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Havada Bulut, Kumpanya, Alemdağ’da Var Bir
Yılan, Son Kuşlar, Az Şekerli
Roman: Medar-ı Maişet Motoru (Sonraki baskıda adı “Birtakım İnsanlar”),
Kayıp Aranıyor
Şiir: Şimdi Sevişme Vakti
Röportaj: Mahkeme Kapısı
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL (1883 – 1952)
Durum (kesit, Çehov tarzı) öykücülüğünün
ilk ustasıdır.
Halkın içinden kişileri (memur, esnaf),
onların önemsiz görünen davranışlarını konu edinmiştir.
Halkı, iyi ve kötü yönleriyle, onları
sevdirerek anlatmıştır.
Sade, süssüz, kısa cümlelerle kurulmuş,
yumuşak bir dili vardır.
Toplumun çektiği sıkıntıları, sorunları
abartmadan ve umutsuzluğa düşürmeden göz önüne sermiştir.
“Haşmet Gülkokan” ve “Komiser” gibi
hikâyeleriyle sevilmiştir.
Eserleri:
Hikâye: Otlakçı, Mendil Altında, Temiz Sevgiler, Ev
Ona Yakıştı
Roman: Ayaşlı ve Kiracıları, Miras
HALİKARNAS BALIKÇISI (1886 – 1973)
Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır.
Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu’yla
birlikte topraklarımızda yeşermiş bütün kültürler, bizden önceki bütün
uygarlıklar bizimdir, hemşerimizdir, anlayışıyla yola çıkan “Mavi Anadoluculuk”
anlayışına bağlı Türk hümanistlerinden biridir.
Eserlerinde denizi, deniz insanlarını, Bodrum’u,
Ege Denizi’nin efsanelerini anlatmıştır.
Üsluba ve tekniğe çok önem vermeyen
yazarın, şiirsel, destanımsı ve coşkulu bir anlatımı vardır.
Eski Yunan ve Anadolu uygarlıkları ve
mitoloji birikimini de eserlerinde yansıtmıştır.
Eserleri:
Öykü: Merhaba Akdeniz, Ege Kıyılarından, Yaşasın
Deniz, Egenin Dibi, Gülen Ada, Gençlik Denizlerinde
Roman: Aganta Burina Burinata, Ötelerin Çocuğu,
Uluç Reis, Turgut Reis, Deniz Gurbetçileri
Anı: Mavi Sürgün
MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOGLU (1932 – 2006)
Türk tarihini ve bugünkü toplumsal yapıyı
anlatan eserler yazmıştır.
Romanlarında Malazgirt Savaşı’ndan Osmanlı
İmparatorluğu’nun kuruluşuna kadarki Türk tarihini konu edinmiştir.
İslamiyet öncesi Türk destanlarını
“Yaratılış ve Türeyiş” adlı eseriyle günümüz diline çevirmiştir.Tiyatro türünde
eserleri de vardır.
Eserleri:
Roman: Kilit, Anahtar, Kapı, Konak, Çatı, Üçler
Yediler Kırklar, Bu Atlı Geçide Gider, Karanlıkta Mum Işığı
BİLGE KARASU (1930 – 1995)
Anlattığıyla, anlatımıyla özgün bir
imzadır.
Resimden, müzikten felsefeye, sinemaya
uzanan geniş bir ilgi yelpazesi içinde bireyin sorunlarını sevgi, dostluk,
yalnızlık odağında ele almıştır.
Ben merkezli hikâyeler yazmıştır.
Eserleri:
Öykü: Troya’da Ölüm Vardı, Uzun Sürmüş Bir Günün
Akşamı, Göçmüş Kediler Bahçesi, Narla İncire Gazel
NEZİHE MERİÇ (1925 – 2009)
Toplum içinde bile kendi iç yalnızlığını
sürdüren genç kız ve kadınları başarıyla anlatmıştır.
Çehov tarzı hikâyeye uygun eserler
vermiştir.
Öykü, tiyatro ve roman türlerinde eserler
yazmıştır.
Eserleri:
Öykü: Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç,
Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma, Gülün İçinde Bülbül Sesi Var, Çisenti
VÜS’AT ORHAN BENER (1922 – 2005)
Vüs’at O. Bener, eserleri içinde daha çok
özyaşamöyküsel nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir.
Bener, ham gerçekliği edebi bir temele
oturtarak ele aldı. Gündelik olaylarla, bilinçaltında birikmiş yaşam
parçalarını birleştirdi.
Sürekli yeni anlatım biçimleri arayan
yazar, bu yönüyle zaman zaman şematizme düşmekle, dış gerçekleri yanlış yerlere
koymakla, hatta bozmakla eleştirildi.
Bener’in eserlerinde ölüm izleği önemli
bir yer tutar. Bunda yazarın genç yaşta doğum sırasında kaybettiği ilk eşi ve
doğumdan sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır. Bu evlilikten sonra
tekrar başından evlilikler geçmesine rağmen Vüs’at O. Bener’in çocuğu olmadı.
Okurdan çaba isteyen, ayrıksı bir dili
olan Bener’in kişilerinin gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini dışa vuran bilinç
akışlarını, Virgül dergisindeki yazısında, Orhan Koçak “iç konferans tekniği”
olarak adlandırmıştır.
Öykülerinin yanı sıra Vüs’at O. Bener’in
şiirleri, kısa dizelerden oluşan, esprili, ironik ve şaşırtıcıdır.
Eserleri:
Öykü: Dost,
Yaşamasız, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren, Kapan
Oyun: Ihlamur
Ağacı, İpin Ucu
Roman: Buzul
Çağının Virüsü, Bay Muannit Sahtegi’nin Notları
Şiir: Manzumeler
VE ESERLERİN ÖZELLİKLERİ ŞUNLARDIR:
Cumhuriyet’in ilk dönem ürünlerinde Milli
Edebiyat zevk ve anlayışına uygun hikâye ve romanlar yazılmıştır.
Cumhuriyet’le birlikte siyasi, ekonomik ve
toplumsal hayattaki değişimler edebiyata da yansımış; Anadolu’ya açılma, Anadolu’yu
görüp anlatma ve Anadolu insanını konu edinme öne çıkmıştır.
Cumhuriyet döneminde Milli Edebiyat zevk
ve anlayışını sürdüren hikâye ve romanlarla Milli Edebiyat dönemi roman ve
hikâyeleri arasında; Anadolu coğrafyasını ve halkını anlatma bakımından bir
ortaklık olmakla birlikte Atatürk ilke ve inkılâplarını konu edinme, savaş
sonrası hayatı da anlatma bakımından farklılıklar söz konusudur.
Roman ve hikâyelerde toplumsal ve kültürel
farklılıklar, ülke ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı, eski-yeni çatışması,
köy ve kasaba insanının çelişkileri, tarihi konular, yanlış Batılılaşma
konuları ağırlıkla işlenmiştir.
Realizm akımından etkilenilmiş, Cumhuriyet
döneminin hazırlayıcıları olan I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı konu
edilmiştir.
Atatürk ilke ve inkılâplarına uygun bir
bakışla eserler yazılmış, yanlış Batılılaşma konusu ele alınmıştır.
Batıl inançlar ve hurafeler
eleştirilmiştir.
Toplumsal faydayı esas alan eserler
yazılmıştır.
Doğu – Batı karşılaştırmaları yapılmıştır.
Halkın sıkıntıları, aydın – halk çatışması
konu edilmiştir.
Milli Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren
hikâyelerde Maupassant tarzının (olay hikâyesi) özellikleri görülür.
Türk edebiyatında toplumcu gerçekçilik,
1930′lardan 1980′lere kadar özellikle roman alanında varlığını güçlü bir
biçimde sürdürmüştür.
Toplumcu gerçekçi bakış doğrultusunda
işçilerin, dar gelirlilerin dünyası, köydeki yaşam tarzı sunulmuş, köyden kente
göçün ortaya koyduğu sorunlar, toplumcu dünya görüşüne uygun olarak
sergilenmiştir.
1930′larda üretilen Anadolu insanının
gerçeğini, toplumsal değişimle yaşanan sancıları anlatan öyküler ve romanlar,
toplumcu gerçekçi edebiyatın kuruluşunun ilk örnekleri niteliğindedir.
Sabahattin Ali, özellikle Anadolu’ya
yönelme ve ne anlattığı kadar nasıl anlattığına da önem veren nitelikli roman
ve hikâyeleriyle toplumcu gerçekçilerin öncülerden biridir.
Toplumcu gerçekçi eser veren yazarların
bir bölümü özellikle köy sorunlarına yönelmişlerdir.Tanzimat döneminde Nabizade
Nazım’ın Karabibik kitabıyla başlayan köye yönelmenin ilk başarılı örnekleri
Ebubekir Hazım Tepeyran’ın “Küçük Paşa” ve Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı
yapıtlarıyla Milli Edebiyat döneminde verilmiştir.
1950′li yıllarda Köy Enstitülü yazarların
çabalarıyla köy olgusu romanlarda daha farklı bir şekilde ele alınmaya
çalışılmıştır. Köy Enstitülerinde yetişen köy kökenli yazarlar konularını daha
çok toprağa bağlı insanların hayatlarından alan eserler yazmışlardır. Anadolu
köy ve kasabalarına yönelmişlerdir.
Mahmut Makal’ın 1950′de köy notlarını
içeren “Bizim Köy” adlı kitabının yayımlanmasıyla, Fakir Baykurt ve Talip
Apaydın gibi yazarların eserleriyle köye ve köy hayatına ilgi daha da
artmıştır.
1960′lardan itibaren Fakir Baykurt, Kemal
Bilbaşar, Yaşar Kemal gibi yazarlar köy – kasaba konularını işlemeyi
sürdürürken Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Rıfat
Ilgaz, Aziz Nesin gibi yazarlar bir süre sonra kent insanının ve büyük kentin
sorunlarını da ele alan konulara yönelmişlerdir.
TOPLUMCU GERÇEKÇİ SANATÇILAR
SADRİ ERTEM (1900 – 1943)
1930′lu yıllarda, konularını köylünün,
işçinin, orta sınıfın sıkıntılarından alan romanlar yazmıştır.
Sanatsal üsluba karakter ve duygu
tahlillerine önem vermemiştir. Yani estetiği düşünmemiş; sadece ekonomik,
sosyolojik, sınıfsal gerçekleri anlatmaya çalışmıştır.
Eserleri:
Roman: Çıkrıklar Durunca, Bir Varmış Bir Yokmuş,
Düşkünler, Yol Arkadaşları
Hikâye: Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı indir
Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir Şehrin Ruhu
SABAHATTİN ALİ (1907 – 1948)
Toplumcu gerçekçi bir sanatçıdır.
Şiirler, hikâyeler, romanlar yazmış,
çeviriler yapmıştır. Sabahattin Ali, 1930′lu yıllarda öyküye gerçekçi ve yeni
bir soluk getirmiştir.
Öykülerinde, tanımlamakta güçlük
çektiğimiz kimi duyguları ustalıkla anlatmıştır.
İnsanın zavallılığını ve gücünü aynı
sarsılmaz üslupla, zaman zaman masalsı ve destansı bir biçimde yansıtmayı
başarmıştır.
Şiirlerini halk şiirinden esinlenerek
yazmıştır. Romanlarında da insanın ruhuna ayna tutmuş ve gerçeğe bu aynadan
bakmış, okurların gerçekliği daha derinden algılamasını sağlamıştır.
Markopaşa adlı mizahi dergiyi çıkaranlar
arasında (Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la birlikte) yer almış, bu dergide
başyazılar yayımlamıştır.
Eserleri:
Öykü: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça
Köşk
Şiir: Dağlar
ve Rüzgâr
Roman: Kuyucaklı Yusuf, içimizdeki Şeytan, Kürk
Mantolu Madonna
KEMAL TAHİR (1910 – 1973)
Toplumcu gerçekçi bir romancıdır.
Hapishane yaşamını, Kurtuluş Savaşı’nı,
tarihi, köy yaşamını ve eşkıya hikâyelerini konu edindiği romanlarıyla
tanınmıştır.
Tasvire önem veren yazarın eserlerinde
anlaşılır bir dili ve yalın bir anlatımı vardır.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlattığı,
Osmanlı toplumunun gelişim sürecinin Batı’dan farklı olduğunu ileri sürdüğü
tezli romanı “Devlet Ana” romanıyla ve Kurtuluş Savaşı yıllarını konu edindiği
“Yorgun Savaşçı” romanlarıyla tanınmıştır. “Yol Ayrımı” romanında da
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki çok partili hayata geçiş denemesini anlatmıştır.
Bu romanları aynı zamanda tarihi roman türündedir.
Ekonomik kaygıyla polisiye roman türünün
önemli eseri olan Mayk Hammer’ın yerli versiyonlarını yazmıştır.
Eserleri:
Roman: Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin
İnsanları, Rahmet Yolları Kesti, Esir Şehrin Mahpusu, Bozkırdaki Çekirdek, Kurt
Kanunu, Yol Ayrımı
AZİZ NESİN (1916 – 1995)
Toplumcu gerçekçi bir yazardır.
“Markopaşa” adlı mizahi hiciv dergisini
çıkaranlar arasındadır.
Dünyaca tanınmış mizahi öykü yazarıdır.
Eserleri:
Roman: Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Zübük
Öykü: Toros Canavarı, Damda Deli Var, Fil Hamdi,
Sizin Memlekette Eşek Yok Mu?
ORHAN KEMAL (1914 – 1973)
Toplumcu gerçekçi bir yazardır.
Gerçek adı “Mehmet Raşit Öğütçü” olan
yazar daha çok öyküleriyle tanınır.
Öyküleri dışında oyun, roman ve senaryolar
da yazmıştır.
Öykü ve roman kişilerini, günlük konuşma
diliyle ve yerel sözcüklerle konuşturmadaki ustalığı dikkat çekmiştir.
Çukurova’nın sanayileşmesini ve işçi
sorunlarını, tarımın makineleşmesi ve ırgatların sıkıntılarını, mahpusları,
bekçileri gardiyanları… konu edinmiştir.
Eserleri:
Öykü: Ekmek Kavgası, 72. Koğuş, Önce Ekmek,
Mahalle Kavgası
Roman: Baba Evi, Murtaza, Cemile, Bereketli
Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Avare Yıllar, Gurbet Kuşları
YAŞAR KEMAL (1923 – )
Toplumcu gerçekçi bir yazardır.
Asıl adı Kemal Sadık Göğçeli’dir.
Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan, Anadolu
insanının ekonomik ve toplumsal sorunlarını dile getirdiği röportajları ile
tanınmaya başlamıştır.
1953-54′te Cumhuriyet’te tefrika edilen
ilk romanı “İnce Memed” büyük ilgi uyandırmıştır. Türkiye’de tarımdan
sanayileşmeye geçiş evresi olarak nitelenebilecek 1950′li yıllarda,
Çukurova’nın geniş biçimde makineleşmeye açılması ve verimli topraklar
üzerindeki ağalar arası rant savaşının kızışması, bunun yoksul Çukurova köylüsü
üzerindeki sonuçları Yaşar Kemal’in romanlarının ilk evresinin ana temasını
oluşturmuştur.
Ağa baskısı karşısında dağa çıkan eşkıya
“İnce Memed”le yazar, bir destan kahramanını anlatırken aynı zamanda toplumsal
yapıdaki aksaklıkların da eleştirisini yapar.
“Teneke”, Çukurova yöresindeki çeltik
ağalarına karşı mücadele eden ve köylünün yanında yer alan genç ve idealist bir
kaymakamın trajik öyküsünü işler, “aydının mücadele gücü”nü dile getirir. Daha
sonra bu romanı iki perdelik oyun biçiminde sahneye uyarlamıştır.
Halk öykücülüğünden yola çıkarak, sözlü
gelenekte yaşayan Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik öykülerini “Üç Anadolu
Efsanesi” adıyla yeniden kaleme almıştır.
Yaşar Kemal 70′li yılların ortalarından
itibaren yazarlığında yeni bir yönelimin ürünleri olarak nitelenebilecek
ürünler vermeye başlar. “AI Gözüm Seyreyle Salih”, “Kuşlar da Gitti” ve “Deniz
Küstü” romanlarında yazar ilk kez Çukurova dışına çıkarak kenti ve deniz
insanını konu edinmiştir.
Anadolu insanının sözlü anlatım
geleneğinin ürünleri olan destanlardan, ağıtlardan, halk öykülerinden,
masallardan, türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı
bireşim ve üslup onu her bakımdan özgün bir çağdaş sanatçı kimliğine
ulaştırmıştır.
Kurduğu imge ve mit dünyası, benzetmeler,
betimlemeler, doğanın tüm yönleriyle anlatımı, kullandığı dil, yerel sözcükler
ve deyimler, atasözleri, yakarışlar, sövgüler onun anlatımını canlı ve
etkileyici kılmıştır.
Anlatımındaki özgünlük “düşle gerçeği,
doğayla insanı iç içe” vermedeki başarısından kaynaklanmaktadır.
Şiirsel üslubu ve olağanüstü düş gücüyle,
modern romanla epik anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması onu özgün ve
güçlü kılmıştır.
Eserlerinde kullandığı bölgesel sözler ve
deyimlerle ilgili Ali Püsküllüoğlu tarafından Yaşar Kemal Sözlüğü adlı bir
kitap yayımlanmıştır.
Eserleri:
Roman: İnce Memed, Teneke, “Dağın Öteki Yüzü”
üçlemesi (“Orta Direk”, “Yer Demir Gök Bakır”, “Ölmez Otu”), “Akçasazın
Ağaları” dizisi (“Demirciler Çarşısı Cinayeti”, “Yusufçuk Yusuf” ), “Hüyükteki
Nar Ağacı”, “Kimsecik” üçlemesi (“Yağmurcuk Kuşu”, “Kale Kapısı”, “Kanın
Sesi”), Ağrıdağı Efsnesi, Binboğalar Efsanesi, Çakırcalı Efe, Filler Sultanı
ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca, AI Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar da Gitti,
Deniz Küstü, “Bir Ada Hikâyesi” üçlemesi (“Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana”,
Karıncanın Su içtiği”, “Tanyeri Horozları”),
Hikâye: Sarı Sıcak
Derleme: Ağıtlar, Üç Anadolu Efsanesi (Derleme –
Özgün Anlatı)
Röportaj: Bu Diyar Baştan Başa, Allah’ın Askerleri
(Röportaj-Öykü)
Deneme – Fıkra: Taş Çatlasa
Folklor
Denemeleri: Sarı Defterdekiler
Antoloji: Gökyüzü Hep Mavi Kaldı (Sabahattin
Eyüboğlu’yla birlikte yazmıştır.)
Konuşma ve
Yazıları: Ağacın Çürüğü, Zulmün
Artsın, Baldaki Tuz, Ustadır Arı
NECATİ CUMALI (1921 – 2001)
Şiir, hikâye, roman ve tiyatro türlerinde
eserler vermiştir.
Gözlemlerinden yola çıkarak toplumsal
sorunları ele almıştır.
Ege bölgesinin kırsal insanının
yaşantısını anlatmıştır.
Sinemaya da uyarlanmış olan “Susuz Yaz”
adlı eserini hem tiyatro hem de hikâye biçiminde kaleme almıştır.
Eserleri:
Şiir: Kızılçullu Yolu, Harbe Gidenin Şarkıları
Roman: Tütün Zamanı (Zeliş), Yağmurlar ve
Topraklar, Viran Dağlar
Hikâye: Ay Büyürken Uyuyamam, Dila Hanım
Tiyatro: Susuz Yaz, Nalınlar, Boş Beşik, Ezik Otlar,
Yeni Çıkan Şarkılar ya da Juliet
SAMİM KOCAGÖZ (1916 – 1993)
Toplumcu gerçekçi sanat anlayışı
doğrultusunda ürünler vermiştir.
Hikâyelerin konularını yaşadığı Söke
çevresinden ve Menderes vadisinin toprak sorunlarından almış, alışılmış teknik
ve anlatıma bağlı kalarak sınıfsal çelişkileri, ekonomik nedenlerle değişen
düzen ve dünya görüşlerini incelemiştir.
Eserleri:
Roman: İkinci Dünya, Bir Şehrin iki Kapısı, Yılan
Hikâyesi, Onbinlerin Dönüşü, Kalpaklılar, Doludizgin, Bir Karış Toprak, Bir
Çift Öküz, İzmir’in içinde, Tartışma, Mor Ötesi, Eski Toprak
Hikâye: Telli
Kavak, Sığınak, Sam Amca, Cihan Şoförü, Ahmet’in Kuzuları, Yolun Üstündeki
Kaya, Yağmurdaki Kız, Alandaki Delikanlı, Gecenin Soluğu
KEMAL BİLBAŞAR (1910 – 1983)
Konularını özellikle Batı Anadolu
kasabalarından almıştır.
İnançlar, gelenek ve töreler, hayat
görüşleri, çıkar çatışmaları ve yerli renklerle beslenmiş olayları gelenekçi
bir anlatışla işlemiştir.
Refik Halit’le başlayan memleket hikâyeciliğini,
eleştirel ve sert bir gerçekçilik içerisinde ele almıştır.
“Cemo” romanıyla geniş kesimlerce tanınmış
ve sevilmiştir.
Eserleri:
Roman: Cemo, Memo, Yeşil Gölge, Başka Olur Ağaların
Düğünü
Hikâye: Anadolu’dan Hikâyeler, Irgatların Öfkesi,
Cevizli Bahçe
MAHMUT MAKAL (1933 – )
Yazarlık hayatına yeni bir köy öğretmeni
olarak Varlık dergisine gönderdiği köy mektupları ve notlarıyla başladı.
Bu notların toplandığı “Bizim Köy” kitabı
geniş bir ilgi uyandırdı; edebiyatımızda köy edebiyatı çığırını başlattı.
Eserleri:
Notlar
(hikâyemsi izlenimler): Bizim Köy, Köyümden, Hayal
ve Gerçek, Memleketin Sahipleri
TALİP APAYDIN (1926 – )
İlk şiir ve hikâyeleri Köy Enstitüleri
Dergisi’nde yayımlanmıştır.
Köy gözlemlerini notlar halinde kaleme
almıştır.
Konularını köy ve kasaba olaylarından alan
hikâye ve romanlar yazmıştır.
Eserleri:
Köy Notları: Bozkırda Günler
Şiir: Susuzluk
Hikâye: Ateş Düşünce, Öte Yakadaki Cennet, Koca Taş,
O Güzel İnsanlar (çocuklar için), Yolun Kıyısındaki Adam, Duvar Yazıları,
Kökten Ankaralı, Hendek Başı, Hem Uzak Hem Yakın
Roman: Sarı Traktör, Yarbükü, Emmioğlu, Ortakçılar
(Sonraki basımda Ortakçının Oğlu adıyla basılmıştır), Define, Köylüler, Tütün
Yorgunu
FAKİR BAYKURT (1929 – 1999)
Köy Enstitüsü çıkışlı yazarlardandır.
Hikâye ve roman türlerinde eserler
vermiştir.
Özellikle Orta Anadolu bölgesini konu
edinmiştir.
İçinde doğup yetiştiği köylülerin
hallerini anlatmaya çalışmıştır.
İnsanları, okurları aydınlatmayı, daha
ileriye taşımayı görev edinmiştir.
Eserleri:
Roman: Yılanların Öcü,
Irazca’nın Dirliği, Onuncu Köy, Kaplumbağalar, Tırpan
DURSUN AKÇAM (1930 – 2003)
Gazete ve dergilerdeki röportajlarıyla
edebiyat dünyasına girmiştir.
Kuzey Doğu Anadolu’nun köy ve kasaba
hayatını, dertlerini sergileyen, etkili ve yalın eserler yazmıştır.
Eserleri:
Gözlemler ve Köy
Notları: Analar ve Çocukları
Anı – inceleme: Doğu’nun Çilesi
Röportaj: Kan Çiçekleri
Hikâye: Ölü Ekmeği, Taş Çorbası, Köyden indim
Şehire, Haley
Roman: Kanlı Dere’nin Kurtları
ABBAS SAYAR (1923 – 1999)
Edebiyata şiirle başlayan yazar sonraları
roman türündeki ürünleriyle edebiyatımızda tanınmıştır.
Köy gerçekliğini döneminin köy
edebiyatçılarından farklı olarak kendine has bir üslupla yansıtmıştır.
Yozgatlı olan ve burada uzun yıllar
yaşayan yazar, yapıtlarında genellikle Orta Anadolu’yu anlatmıştır.
“Yılkı Atı” romanıyla geniş kesimlerce
sevilmiştir. Yılkıya (başıboş) bırakılan bir atın doğadaki yaşam mücadelesini
arka planda köy gerçekliğini, halkın yoksulluğunu da vererek anlatmıştır.
Oldukça şiirsel, günlük konuşma dilinin
deyimlerin zenginleştirdiği bir dil ve anlatımı vardır.
Eserleri:
Roman: Yılkı Atı, Çelo, Can Şenliği, Dik Bayır,
Tarlabaşı Salkım Saçak, Anılarda Yumak Yumak
Hikâye: Yorganımı Sıkı Sar
Şiir: Gönül Sandalı
VE ESERLERİN ÖZELLİKLERİ ŞUNLARDIR:
Bireyin iç dünyasını esas alan yazarlar
insan gerçekliğini farklı bir bakışla anlatmak, modern hayatın insan üzerindeki
etkilerini tespit etmek için psikoloji, psikoanalitik (psikoanaliz) gibi
bilimlerden ve dolayısıyla Freud’un görüşlerinden faydalanmışlardır.
Yazarlar, bireyin iç dünyasını anlatmak
için, düş analizi (bireyin gördüğü rüyayı içerik olarak çözümlemek) ve bilinç
akışı (insanın zihninden geçirdiklerini, çağrışımları, sınır koymadan, doğrudan
peş peşe anlatmak) yolarından yararlanmışlardır.
Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde;
bunalım, yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması, yalnızlık, sıkıntı,
bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, evrenin düzeni gibi konular ele alınır.
Mekân, olay ve zaman bireyin iç dünyasını
esas alan eserlerde birey üzerindeki etkisiyle birlikte verilirken, toplumcu
gerçekçi eserlerde toplumun sorunlarını, sınıflar arasındaki farklılıkları
vermek için bir araç olarak kullanılır.
Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde
çağrışımlara açık sanatsal bir üslupla ruh tahlillerine; toplumcu gerçekçi
eserlerde halkın günlük konuşma diline, yerel söyleyişlere, açık ve sade bir anlatıma
yer verilir.
BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN SANATÇILAR
PEYAMİ SAFA (1889 – 1961)
Psikolojik roman türünün usta ismidir.
Roman tekniği oldukça gelişmiştir.
Batılı olamayan ama Doğulu da kalamamış
Türk toplumunu konu edinmiştir; bu konu Fatih – Harbiye romanında daha da öne
çıkar.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu hasta bir gencin
psikolojisini anlattığı, yazarın otobiyografik romanıdır.
Olaylardan çok psikolojik tahlillere önem
vermiştir.
Ekonomik nedenlerle Server Bedii takma
adıyla Cingöz Recai adlı polisiye romanlar yazmıştır.
“Kültür Haftası” adlı bir dergi
çıkarmıştır.
Eserleri:
Roman: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel
Noraliya’nın Koltuğu, Bir Tereddüdün Romanı, Sözde Kızlar, Fatih-Harbiye,
Yalnızız, Mahşer
Deneme: Eğitim – Gençlik – Üniversite
Makale: Sanat, Edebiyat, Tenkit
TARIK BUĞRA (1918 – 1994)
Öykü, roman, deneme ve tiyatrolarıyla
tanınır.
Öykü ve romanlarında Türk toplumunun
tarihine yönelmiştir.
Psikolojik ögelere yer vermiştir.
Maupassant tarzı hikâyeye uygun hikâyeler
yazmıştır.
Kurtuluş Savaşı yıllarını anlattığı Küçük
Ağa ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlattığı “Osmancık” romanlarıyla
tanınır.
Eserleri:
Roman: Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, Osmancık,
Firavun İmanı, İbişin Rüyası
Öykü: Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Siyah Kehribar,
Oğlumuz
MUSTAFA KUTLU (1947 – )
Bireyin iç dünyasını esas alan bir
hikâyecidir. Dergâh dergisini çıkarmaktadır.
İlk dönemlerinde Sait Faik ve Sabahattin
Ali etkisinde hikâyeler yazmıştır. Bir dönem “sosyal değişim” konulu hikâye
kitapları yazdıktan sonra bireylerin içlerinde olup bitenlerin aksettirildiği,
çocukluk, aşk, çevre, köy varoş hayatı… gibi konuları daha çok nostaljik bir
tarzla işlediği uzun hikayeler yazmıştır.
Eserleri:
Hikâye: Ortadaki Adam, Gönül İşi, Yokuşa Akan Sular,
Yoksulluk içimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Bu Böyledir, Sır, Arka Kapak
Yazıları, Hüzün ve Tesadüf, Uzun Hikâye, Mavi Kuş
Deneme: Şehir Mektupları
SELİM İLERİ (1949 – )
On dokuz yaşındayken yayımlanan “Cumartesi
Yalnızlığı” adlı ilk öykü kitabıyla dikkatleri çekmiştir.
Bireyin zengin iç dünyasını yansıtmaya
öncelik veren öyküler yazmıştır.
Eserlerinde modernist ögelere yer
vermiştir.
Romanlarında bireyler arasındaki
iletişimsizliği, yakın tarihte yaşamış bazı tanınmış kişilerin yaşamlarını vb.
işlemiştir.
Deneme, inceleme, anı, senaryo, tiyatro,
antoloji vb. alanlarda eserleri de vardır.
Eserleri:
Hikâye: Cumartesi Yalnızlığı, Pastırma Yazı,
Dostlukların Son Günü, Eski Defterlerde Solmuş Çiçekler, Son Yaz Akşamları, Bir
Denizin Eteklerinde
Roman: Destan Gönüller, Her Gece Bodrum, Cehennem
Kraliçesi, Ölüm İlişkileri, Bir Akşam Alacası, Yalancı Şafak, Saz Caz Düğün
Varyete, Yaşarken ve Ölürken, Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın, Kırık
Deniz Kabukları, Yarın Yapayalnız
İnceleme: Aşk-ı Memnu ya da Uzun Bir Kışın Siyah
Günler, Kamelyasız Kadınlar
Anı: Annem İçin, Anılar Issız ve Yağmurlu
Antoloji: İlk Gençlik Çağına Öyküler (2 Cilt),
Gençlere Türk Romanından Altın Sayfalar
Tiyatro: “Cahide Sonku Ölüm ve Elmas”
Modernizm; bilimsel, siyasal, kültürel gelişmelerle ve sanayi devrimiyle birlikte
hareketlenen büyük toplumsal değişime eşlik eden zihniyetin tamamı için
kullanılabilen bir terimdir.
Sanat, mimari ve edebiyat alanında on
dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren adından söz ettirmeye başlayan
akım, yirminci yüzyılın birinci yarısında etkili olmuştur.
Latincede “şimdi”yi ifade eden modern us
kelimesinden türeyen modernizm ilk planda geçmişe karşı şimdiki zamanın
yüceltilmesini ifade etmektedir.
Temelde dayandığı fikir, geleneksel
sanatlar, edebiyat, toplumsal kuruluşlar ve günlük yaşamın artık zamanını
doldurduğu ve bu yüzden bunların bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat
edilmesi gerektiğidir.
Modernizmde geleneksel olanı günün
anlayışına uydurma, geleneksel yapıyı ve anlatımı reddederek yeniyi ortaya
çıkarma anlayışı vardır.
Modernist eserlerde toplumdaki değer
çatışmaları, bireyin bunalımları, karmaşık ruh hali, yerleşik değerlere isyan,
şiire özgü söyleyişlerden de yararlanarak, çağrışımlara açık bir biçimde
sembollerle anlatılır.
Dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin
dışında arayışlara gidilir.
Modernizmi esas alan metinlerde alegorik
anlatıma önem verilir.
Yazarlar insanı çevreleyen toplumsal
dünyayı yalın bir biçimde anlatmaktan kaçınırlar.
Modernizmi esas alan hikâyelerde olay
olmakla birlikte esas olan, olayın birey üzerindeki etkisini anlatmaktır.
Modernizmi esas alan eserlerde yalnızlık,
toplumdan kaçış, geleneksel değerlere başkaldırı gibi konular işlenir.
Modernizmi esas alan eserlerle bireyin iç
dünyasını esas alan eserler arasında insan psikolojisine yaklaşım bakımından
yakınlıklar vardır.
Modernizmi esas alan eserler, varoluşçuluk
akımından etkilenmiştir. Varoluşçuluğa göre, dünyadaki diğer varlıklardan
farklı olarak önce var olan sonra ne olduğu belirlenen birey kendi özünü arar,
kendisi olmaya çabalar, bu bakımdan birey yaşadığı toplumla da çatışma
içindedir.
MODERNİZM VE POSTMODERNİZM
Modernizm Batı’da 20. yy’ın başında,
postmodernizm ise 20. yy’ın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. Postmodernizm,
modernizmin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır.
Modernizm “şimdi, yeni başlayan”
anlamındadır. Postmodernizm ise “modernizden sonra gelen, modern sonrası”
anlamına gelir. Anlaşılacağı gibi postmodernizm, ana ilkelerini modernizmden
almış, modern roman üzerinde yeşermiştir.
Modernist eserler, 19. yy’ın “Balzac
romanları” olarak da ifade edilen gerçekçi-gelenekçi roman anlayışının ardından
“deneysel biçimcilik” arayışıyla gelişim göstermiştir.
Türk edebiyatına doğal bir süreçle değil
de Tanzimat döneminde kültürel değişimle Batı’dan çeviri ve taklitlerle giren
geleneksel roman, 1970′lerden sonra yerini modernist ve postmodernist romanlara
bırakmıştır. Bu bakımdan Türk edebiyatında modernizm ile postmodernizm aynı
zamanda görülmüştür. Türk edebiyatında postmodernizm, modernist özelliklerden
1990′lı yıllardan itibaren arınmaya başlamıştır.
Modernizm, Türk edebiyatında Oğuz Atay’ın
“Tutunamayanlar”ıyla (1972) görülür. Tutunamayanlar’ın ardından Yusuf
Atılgan’ın “Anayurt Oteli”, Ferit Edgü’nün “Hakkâri’de Bir Mevsim”iyle
modernist ilk ürünler 1970′lerde verilmeye başlanır. 1950′lerden günümüze ise
Latife Tekin (Sevgili Arsız Ölüm), Nazlı Eray (Ay Falcısı), Bilge Karasu
(Gece), Orhan Pamuk (Kara Kitap, Yeni Hayat) eserleriyle modernist edebiyatın
öncülüğünü yaparlar. Ayrıca Adalet Ağaoğlu, Peride Celal, Erhan Bener, Ahmet
Altan, Selim ileri, Nedim Gürsel, Ayla Kutlu modernist ögelere ağırlık
verirler.
Hilmi Yavuz’un “Fehmi K’nın Acayip
Serüvenleri”, Pınar Kür’ün “Bir Cinayet Romanı”, Hasan Ali Toptaş’ın “Bin
Hüzünlü Haz, Gölgesizler”, Metin Kaçan’ın “Ağır Roman, Fındık Sekiz”, ihsan
Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası, Kitabü’l Hiyeradlı romanları ise Türk
edebiyatında postmodernist edebiyatın en önemli ürünleridir.
Postmodern romanlar türlere ayrılır: Üst
kurmaca romanlar, bilimkurgu romanları, fantastik romanlar, büyülü gerçekçilik
romanları… Postmodernist anlatımda iki tür yaklaşım vardır. Birincisi,
“seçkinci/elitist” eğilimdir ki seçkin okur için yazılan metinleri kapsar.
ikincisi “Sıradan” okura hitap eden “popülist” eğilimdir. Örneğin, Murathan
Mungan’ın “Üç Aynalı Kırk Oda” adlı metni popülist; Hasan Ali Toptaş’ın “Bin
Hüzünlü Haz” adlı anlatısı popülizme hiç yer vermeyen seçkinci bir yapıttır.
Postmodernist
Anlatıların Özellikleri:
Geleneksel (klasik) romanlardaki klasik
olay kurgusuna karşın postmodern romanlarda kurgulanmış bir “olay” yoktur.
Postmodernist anlatılarda amaç, olay
anlatmak değil, olayın yarattığı izlenimleri, duyguları anlatmaktır ki bu da
“karamsarlık, yalnızlık, bunalım, gerçek arayışı” gibi duyguların ifadesidir.
Geleneksel (klasik) romanlardaki
dün-bugün-yarın şeklindeki kronolojik/akıp giden zamana karşın postmodern
romanlarda kronolojik bir olay veya anlatım olmadığından, zaman da akışkan
değil durağandır; postmodern romanlarda yaşanan “an”lar vardır. Yazar, duruma
göre zamanda geriye dönüş (yaşanılanı kesintiye uğratıp geçmişe bir parantez
açmak) veya zamanda atlama gibi karışık zaman dilimlerini anlatır.
Postmodern romanlarda, geleneksel
romanlarda bulunan neden-sonuç veya başı-sonu sıralaması yoktur.
Geleneksel romanlardaki ilahı anlatıcı,
postmodern eserlerde konumdan konuma geçer. Yani bir eserde ilahi, I. tekil,
III. tekil bakış açıları iç içe kullanılır.
Postmodern metnin tek/doğru ve mutlak bir
yorumu yoktur, okur sayısı kadar yorumu vardır. Aynı şekilde metin birden fazla
sonla bitirilebilir.
Metinler, okurun “yaratıcı” olmasını
gerektiren bir okuma gerektirir. Geleneksel romanlardaki yazar-metin-kahraman
üçlüsünün yerine postmodern romanlarda “okur” önemlidir.
Postmodern metinlerde yazar, anlatımın bir
kurmaca olduğunu okura hissettirir; genellikle okurla konuşur ve anlatının bir
hayal ürünü olduğunu vurgular, metni yazma serüvenini olmadık yerde anlatarak
metni nasıl kurguladığını okurla paylaşır. Bu anlatım tekniğine, postmodern
metinlerde vazgeçilmez olarak kullanılan “üstkurmaca” denir ki kurgunun
serüveni olan postmodern metinlerde amaç, “roman yazmak değil roman kurmak”tır.
Postmodernist anlayış, “Dünya ne
anlamlıdır ne de anlamsız, vardır o kadar.” (Alain Robbe Grillet) sözüyle
özetlenebilir. Yazarlar, anlamsız yaşama anlam katılamayacağına inandıklarından
eserlerde estetik bütünlüğü kaldırmak için çeşitli türlerde metin parçalarını
bir araya getirirler. Örneğin, bir romanda hem şiir hem günlük hem makale hem
masal gibi türler kullanılır veya ansiklopedi maddesi, reklam yazısı gibi
parçalar alıntılanır. Böylelikle türler iç içe geçer, geleneksel roman
estetiğinden uzaklaşılır, yapıt artık roman değil, tanımlanamaz bir “anlatı”
veya “metin” olur.
Kimi zaman kolaj/montaj tekniğinden
yararlanılır: Romandan bağımsız, gerçek bir eserden örneğin denemeden alıntı
yapılır kimi kez de bir öykü, mektup, masal, anı gibi metin adaları üst üste
yığılarak metnin bütünlüğü dıştan bozularak roman kurgusu karmaşıklaştırılır.
Postmodern romanlarda roman kişileri,
başka romanların kahramanlarıyla konuşturulur veya kurgu içinde başka eserlere
göndermeler yapılır. Buna “metinlerarasılık” denir.
Postmodern romanlarda, kimi zaman başka
türlerin “üslubu” taklit edilir (pastiş). Örneğin Latife Tekin, Sevgili Arsız
Ölüm’de destan, halk hikâyesi, masal gibi sözlü edebiyat ürünlerinin üslubunu
örneksemiştir. Kimi zaman belli bir metnin “konusu” taklit edilir/örneksenir
(parodi). Örneğin Orhan Pamuk, “Benim Adım Kırmızı” romanında daha adından
itibaren Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanını örneksemiştir.
MODERNİZMİ ESAS ALAN SANATÇILAR
YUSUF ATILGAN (1921 – 1989)
Modern Türk edebiyatının önde gelen
ustalarındandır.
Aylak Adam ve Anayurt Oteli adlı
romanlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işleyen
bir yazar olarak tanınmıştır.
“Aylak Adam” romanındaki “C”, “Anayurt
Oteli”ndeki “Zebercet” gibi unutulmaz karakterler yaratmıştır.
Eserleri:
Roman: Aylak Adam, Anayurt Oteli, Canistan
Öykü: Eylemci,
Bütün Öyküleri
Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden
OĞUZ ATAY (1934 – 1977)
Oğuz Atay, hem söyledikleriyle hem de
söyleyiş biçimlerindeki yeniliklerle modern edebiyatın öncü isimlerinden
olmuştur.
Toplum kurallarıyla çatışma içinde olan
aydınların iç dünyalarını mizahın gücünden, modern ve postmodern anlatım
tekniklerinden ustaca yararlanarak anlatmıştır.
1970 yılında TRT’nin açtığı bir yarışmada
“Tutunamayanlar” adlı romanı başarı ödülü almıştır.
“Bir Bilim Adamının Romanı”, yazarın kendi
hocası olan Mutafa İnan’ın hayatını anlattığı biyografik bir romandır.
Eserleri:
Roman: Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Bir Bilim
Adamının Romanı, Eylembilim
Öykü: Korkuyu Beklerken
Tiyatro: Oyunlarla Yaşayanlar
Günlük: Günlük
RASİM ÖZDENÖREN (1940 – )
Bireyin yalnızlığını, yabancılaşmasını,
kuşak çatışmasını, modemlik, gelenek gibi sorunları, değerlerinden koparılmış
ve modern kentlerin varoşlarında kıstırılmış bireyin veya ailenin acılarını
yerli-İslami bir duyarlılık ve bakış açısıyla öykülerine taşımıştır.
Hikâyelerinde varoluşçu felsefeden izler
görülür, bireyin bilinçaltına iner, ruhsal çözümlemelerde bulunur.
Hikâyeleri dışında denemeleri de vardır.
Eserleri:
Hikâye: Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli Bir
Ölüm, Çarpışmalar, İmkânsız Öyküler
ORHAN PAMUK (1952 – )
Modern ve postmodern anlatım
tekniklerinden yararlanmış bir yazardır.
2006′da Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır.
İstanbullu, zengin ve Orhan Pamuk gibi
Nişantaşı’nda yaşayan bir ailenin üç kuşaklık hikâyesi olan “Cevdet Bey ve
Oğulları” ilk romanıdır. Üç kardeşin babaannelerini ziyaret etmek üzere
gittikleri İstanbul yakınlarındaki Cennethisar kasabasında geçirdikleri bir
haftayı anlattığı “Sessiz Ev” adlı romanının ardından yazdığı Venedikli bir
köle ile bir Osmanlı âlimi arasındaki gerilimi ve dostluğu anlatan romanı
“Beyaz Kale”, pek çok dile çevrilmiştir.
“Kara Kitap” romanında İstanbul’un
sokaklarını, geçmişini, kimyasını ve dokusunu, kayıp karısını arayan bir avukat
aracılığıyla anlatmıştır. Kara Kitap, geçmişten ve bugünden aynı heyecanla söz
edebilen bir yazar olarak Orhan Pamuk’un ününü genişletmiştir. “Yeni Hayat”
adlı şiirsel romanında esrarengiz bir kitaptan etkilenen üniversiteli bir genci
hikâye etmiştir.
“Benim Adım Kırmızı” romanında Osmanlı ve
İran nakkaşlarını, Batı dışındaki dünyanın görme ve resmetme biçimlerini bir
aşk ve aile romanının entrikasıyla hikâye ederek anlatmıştır. “İlk ve son
siyasi romanım” dediği “Kar” adlı kitabını 2002′de yayımlayan yazarın 2003′te
yayımladığı “İstanbul”, yazarın hem yirmi iki yaşına kadar olan hatıralarını
aktardığı bir hatıra kitabı, hem de kendi kişisel albümüyle, Batılı ressamların
ve yerli fotoğrafçıların eserleriyle zenginleştirilmiş, İstanbul üzerine bir
denemedir.
“Öteki Renkler” kitabında, söyleşi, hikâye
ve denemeleri bir araya getirilmiştir. Nobel Edebiyat Ödülü konuşmasını ve
diğer konuşmalarını “Babamın Bavulu” adlı kitapta bir araya getirmiştir. Son
kitabı “Masumiyet Müzesi” bir aşk romanıdır.
Eserleri:
Roman: Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev, Beyaz Kale,
Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Kar, Masumiyet Müzesi
Söyleşi – Hikâye
– Deneme: Öteki Renkler
Anı – Deneme: İstanbul
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında
tiyatronun özellikleri şunlardır:
Cumhuriyet döneminde Tiyatro, yeni
Cumhuriyet’in ilkelerini halka aktarmada bir araç olarak hızla yaygınlaşmaya
başlamıştır.
Bu dönemde çocuk tiyatrosu çalışmaları
yapılmış, kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamış, devlet konservatuarı
açılmıştır.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında;
değişen yaşam tarzının sonucunda yaşanan aile dramları, değer çatışmaları, köy
gerçekliği, gelenekler, köyden kente göçün yarattığı problemler, toplumsal ve
ekonomik adaletsizlikler, Osmanlı tarihindeki önemli olaylar ve kişiler konu
olarak ele alınmıştır.
Sade, açık bir dille nazım nesir karışık
olarak tiyatrolar yazılmıştır.
Geleneksel tiyatroyla (karagöz, orta oyunu
vs.) modern tiyatronun özelliklerinin bir arada görüldüğü eserler ortaya
konmuştur.
Bireysel duygu ve düşünceler de sosyal
kurumlardaki değişimler de tiyatrolarda sahnelenmiştir.
Cumhuriyet dönemindeki ilke ve
inkılâpların sonucunda akılcı ve bilimin öne çıktığı eserler yazılmıştır.
Bu dönemde epik ve absürt tiyatro
çeşitlerinden yararlanılmıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE TİYATRO YAZARLARI
HALDUN TANER (1916 – 1986)
Öykü ve oyun yazarıdır.
Eserlerinde çağının sorunlarını ortaya
koymuş, eser kişilerinden hareketle çözümler de sunmuştur.
Epik tiyatronun, kabare tiyatrosunun
bizdeki öncüsüdür.
Eserleri:
Öykü: Yaşasın Demokrasi, Şişhane’ye Yağmur
Yağıyordu, On İkiye Bir Var, Sancho’nun Sabah Yürüyüşü, Ayışığında Çalışkur,
Konçinalar, Yalıda Sabah
Tiyatro: Günün Adamı, Dışarıdakiler, Huzur Çıkmazı,
Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Fazilet Eczanesi,
Zilli Zarife
Portre / Anı: Ölür İse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
TURAN OFLAZOGLU (1932 – )
Tiyatro yazarıdır.
Oyunlarının konusunu, köyden ve Türk
tarihinden almıştır.
Eserleri:
Tiyatro: IV. Murat, Deli İbrahim, Genç Osman, Kösem
Sultan, Bizans Düştü, Sokrates Savunuyor
RECEP BİLGİNER (1922 – 2005)
Şiirleri de olmasına karşın tiyatrocu
olarak tanınmıştır.
Oyunlarında toplumsal konuları işlemiştir.
Eserleri:
Tiyatro: İsyancılar, Sarı Naciye, Yunus Emre, Parkta
Bir Sonbahar Günüydü, Mevlana, Ben Kimim, Karım ve Kızım
REFİK ERDURAN (1928 – )
Tiyatro eserleriyle tanınmıştır.
Tiyatro eleştirisi, fıkra, roman türünde
de eserler vermiştir.
Eserleri:
Tiyatro: Cengiz Han’ın Bisikleti, Karayar Köprüsü,
Bunu Yapan İki Kişi, Canavar Cafer
TURGUT ÖZAKMAN (1930 – )
Tiyatro, roman, araştırma inceleme gibi
alanlarda eserler vermiştir.
Eserlerinde çoğunlukla Türk tarihinin
çeşitli evrelerini ele almıştır.
Eserleri:
Tiyatro: Pembe Evin Kaderi, Ben Mimar Sinan, Ah Şu Gençler
Roman: Şu Çılgın Türkler, Diriliş-Çanakkale 1915
ORHAN ASENA (1922 – 2001)
Edebiyata şiirle başlamış, tiyatro yazarı
olarak tanınmıştır.
Gılgamış Destanı’ndan esinlenerek yazdığı
“Tanrılar ve İnsanlar” oyunuyla ünlenmiştir.
Tarihten aldığı olayları ve topluma mal
olmuş kişileri konu edinmiştir.
Eserleri:
Tiyatro: Tohum ve Toprak, Hürrem Sultan, Tanrılar ve
İnsanlar, Fadik Kız, Atçalı Kel Mehmet, Karacaoğlan, Ölü Kentin Nabzı
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ :
Yazı diliyle konuşma dili arasındaki fark
ortadan kalkmış, dildeki sadeleşme çalışmaları sürmüştür.
Edebiyatımız bu dönemde toplumcu bir
karakter kazanmış, gerçekçi bir anlayış hedeflenmiştir.
Aruz ölçüsünün yerini hece ölçüsü almış,
şiirlerde de günlük konuşma dili kullanılmıştır. Şiirin biçimce daha da
serbestleşmesi sağlanmıştır.
Şiir, roman, hikâye, tiyatro ve öğretici
metin türlerinde önemli gelişmeler olmuştur.
Cumhuriyetin kuruluşuyla 1940 (İkinci
Dünya Savaşı) yılları arasında eser veren şair ve yazarlar genellikle daha
önceki Milli Edebiyat akımının etkisinde tam anlamıyla ‘yerli’ ve ‘halka
doğru’; veya Batı’nın, özellikle Fransız edebiyatının etkisinde kişisel
yollarında yürümüşlerdir.
Cumhuriyet edebiyatının temelinde İstiklal
Savaşı ve Atatürk devrimleri vardır. Şiirler, romanlar, hikâyeler bu iki konu
ile doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılıdır. Milli duygu ve heyecan
geliştirmeye yönelik bu çabalar Milli edebiyatın bir devamı niteliğindedir.
Milli edebiyatla başlayan halka inme,
Anadolu’yu tanıma çabası bu dönemin edebiyatında ana ilkelerden olmuş, Türk
halkının her kesimi edebiyata girmiştir. Artık edebiyat İstanbul’un sınırlarını
tamamen aşmıştır.
Yeni kurulan devlet ile yapılan bazı
devrimleri halka tanıtmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet dönemi sanatçılarına
düşmüştü. Sanatçı, siyaset ile halk arasında bir köprü olmuş, devrimleri
yorumlamış, açıklamış ve savunmuştur.
Yeni dil ve eski dil tartışmaları
Cumhuriyet ile noktalanmış, siyasi güç, olayı tekeline almış ve Türk Dil
Kurumu’nu kurarak dilde geri dönülmez bir yenileşmeye yoluna gidilmiştir. Ancak
bazen çok aşırıya gidilerek halkın anlayamadığı kelimeler dile konularak Türkçe
yabancı bir dil haline gelmiştir.
Cumhuriyet’ten önce sadece sempati duyulan
Türk Halk sanatları ve folkloru ön plana alınmış, öncekilerin küçümsediği
Karacaoğlan’ın, Yunus’un tarzı örnek alınmıştır. Artık harf benzerliği de
kurulan Batı edebiyatı daha yakından takip edilmiştir. Türk edebiyatı, batı
edebiyatının yeniliklerini, akımlarını uygulamaya başlamıştır.
Azerbaycan Türk Edebiyatı: Bahtiyar Vahapzade, Hüseyin Şehriyar, Celil
Mehmet Kulizade
Bulgaristan Türkleri Edebiyatı: Recep Küpçü
Kazak Türkleri Edebiyatı: Mağcan Cumabayulı
Kazan Türkleri Edebiyatı: Ayaz İshaki
Kıbrıs Türk Edebiyatı: Osman Türkay, Özker Yaşın
Batı Trakya Türkleri Edebiyatı: Mehmet Hilmi, Abdurahim Dede
Kırgızistan Türk Edebiyatı: Cengiz Aytmatov
Kırım Türkleri Edebiyatı: İsmail Gaspıralı, Cengiz Dağcı
Özbekistan Türk Edebiyatı: Abdülhamit Süleymanoğlu Çolpan, Aybek
Türkmenistan Türk Edebiyatı: Ata
Atacanoğlu
Doğu Türkistan-Uygur Türkleri
Edebiyatı: Ziya Samedi
Yugoslavya Türkleri Edebiyatı: Nimetullah Hafız
Irak Türkleri Edebiyatı: Ata Terzibaşı
TÜRK DÜNYASINDAN ÖNEMLİ SANATÇILAR
OSMAN TÜRKAY (1927 – 2001)
Kıbrıs Türk edebiyatı şair ve yazarıdır.
Gazetecidir; şiirleri dışında deneme ve
incelemeleri de vardır.
Nobel’e aday gösterilmiş, uluslararası
birçok ödül almıştır.
Eserleri:
Şiir: Yedi
Telli, Uyurgezer, Beethoven’den Aydınlığa Uyanmak, Kıyamet Günü Gözlemcileri,
Evrenin Düşünde Gezgin
ÖZKER VAŞIN (1932 – )
Kıbrıs Türk edebiyatı şair ve
yazarıdır.Öykü, tiyatro ve romanları da vardır.
Eserleri:
Şiir: Kıbrıs’tan
Atatürk’e, Mehmetçik Kıbrıs’ta, Atatürk’e Saygı Duruşu
ŞEHRİYAR (1904 – 1988)
Azeri Türk edebiyatının büyük şairlerindendir.Güney
Azerbaycan’da yaşamıştır.Şiirlerinde Azerbaycan Türkçesini kullanmıştır.
Sade ve akıcı bir dili vardır.Farsça
şiirleri İran Edebiyatı’nda da önem taşır.
Eserleri:
Şiir: Heyder
Baba’ya Selam, Türkçe Şiirlerinden Seçmeler, Divan (Farsça Şiirleri)
BAHTİYAR VAHAPZADE (1925 – 2009)
Azeri Türk edebiyatının büyük
şairlerindendir.Edebiyat profesörüdür.
Şiirlerinde özellikle yurt ve dil
sevgisini işlemiştir.Genellikle hece ölçüsünü kullanmıştır. “Menim Anam”
şiiriyle tanınmış ve sevilmiştir.
Eserleri:
Şiir: Menim
Dostlarım, Çınar, Kökler ve Budaklar, Gün Var Bin Aya Değer, İnsan ve Zaman
İSMAİL GASPIRALI (1851 – 1914)
Kırım Türk edebiyatı yazarıdır.
Gazeteci ve fikir adamı kimliğiyle
tanınmıştır.
Rusya’daki ve tüm dünyadaki Türklerin
birliğini savunmuştur.
Fikirleriyle Milli Edebiyatçılar üzerinde
etkili olmuştur.
Son yıllarını Türkiye’de geçirmiştir.
Eserleri:
Rusya
Müslümanları, Avrupa Medeniyetine Bakış, Atlaslı Cihanname
CENGİZ DAĞCI (1920 – )
Kırım Türk edebiyatının ve dünya
edebiyatının büyük romancısıdır.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından
İngiltere’ye yerleşmiştir.
Sade ve anlaşılır bir dili vardır.
Sovyet egemenliği altındaki Kırım halkının
zorlu yaşamlarını, kendi gözlemlerinden yola çıkarak anlatmıştır.
Eserleri:
Roman: Korkunç
Yıllar, O Topraklar Bizimdi, Onlar da İnsandı, Dönüş, Ölüm ve Korku Günleri,
Genç Temuçin, Badem Dalına Asılı Bebekler, Üşüyen Sokak, Yurdunu Kaybeden
Adam, Yoldaşlar
Anı: Anneme
Mektuplar
AYAZ İSHAKİ (1878 – 1954)
Kazan Türk edebiyatının yazar ve düşünce
adamıdır.
Roman, hikâye ve tiyatroları vardır.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra ülkesini terk
etmiştir.
Türkiye’de ölmüştür.
Eserleri:
Öykü: Zindan,
Familye Saadeti, Ulug Beyrem
Roman: Üyge
Taba, Ulug Muhammed, Tatarın Kızı
ABDÜLHAMİT SÜLEYMANOĞLU ÇOLPAN (1897-1938)
Özbek Türk edebiyatı şairlerindendir.
Şiirlerinde bağımsızlığı, kadın haklarını
konu edinmiştir.
Tevfik Fikret, Mehmet Akif gibi toplumcu
şairlerimizi okumuş ve onlardan etkilenmiştir.
Eserleri:
Şiir: Uyanış,
Tan Sırları, Koşuklarım…
ATA ATACANOGLU (1922 -1989)
Türkmen edebiyatı şairidir.
Heceyle veya serbest lirik şiirler
yazmıştır.
Eserleri:
Şiir: Guşgı
Galası, Sallancağım Sehra Benim, Çakmak, Men Size Baryan…
CENGİZ AYTMATOV (1928 – 2008)
Kırgız Türk edebiyatının ve dünya
edebiyatının tanınmış romancısıdır.
Doğa, aşk ve vatan sevgisi başlıca
konularıdır.
Anlatımında Manas destanı gibi Kırgız
destanlarının ve efsanelerin etkisi vardır.
“Selvi Boylum” adlı öyküsü oldukça
sevilmektedir.
Eserleri:
Roman: Cemile,
Kopar Zincirlerini Gülsarı, Toprak Ana, Yüz Yüze, Gün Uzar Yüzyıl Olur (Gün
Olur Asra Bedel), Beyaz Gemi
Oyunları: Yıldırım
Sesli Manasçı, Kızıl Elma, Cengiz Hana Küsen Bulut, Dişi Kurdun Rüyaları,
Sultan Murat…
ZİYA SAMEDİ (1914 – 2000)
Doğu Türkistan edebiyatı yazarıdır.
Tiyatro, roman ve öyküleri vardır.
Eserleri:
Roman: Yılların
Sırrı, Gani Batur – Mayimhan, Ahmet Efendi
Öykü: Bir
Tane Sigara, Kaysılar Olgunlaştığında, Dertlinin İnleyişi…
MUHARREM
COŞGUN
TÜRK
DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder